Şarapnel-3; Diskalifye

208 11 2
                                    

"Simirna... ben," dedi yine fısıldayarak. Yüzüm tamamen uyuşmuştu. Suratım neredeydi benim? Ellerim yere sert düştüğü için acıyordu. Büyük ihtimalle yüzümü hissetseydim acıdan ağlıyor olurdum. Arabamın ön sol tekerleğinin hemen yanına yığılmıştım. Arabamın tekerleklerini şu an fark ettim yalnız, acayip güzel jantları varmış da haberim yokmuş. Ben bunları düşünürken kollarımın altından tutulup ayağa kaldırıldım. Karşıdan gelen yarış hakeminin sinirli suratını yarı açık gözlerimle anca görebiliyordum. Tam dibime girip o iğrenç borazan gibi sesiyle bağırmaya başladı.

"Kız? Sen kızsın! Ne cürretle buna kalkışırsın?!" Ağzımı açacak güç bulamıyordum içimde. "Diskalifye edildin." Hakemin ağzından çıkan iki kelime sertçe suratıma çarptı. Başta beynim idrak edemedi fakat tek tek kelimeleri zihnimde tartıp birleştirince seslice yutkundum. Yarı açık olan gözlerim karanlıkta far görmüş tavşan gibi kocaman açılmıştı. Ben. Şimdi. Diskalifye. Mi. Edildim? Demin dengemi yerlebir eden yumruğu unutup beni tutan ellerden tek çırpıda kurtuldum.

"Ne dedin sen?!"

"Dis-ka-lif-ye e-dil-din!"

"Kız olsam ne fark eder? Kazandım mı? Evet! Ödülümü vermek zorundasınız!"

"Öyle bir zorunluluğum yok," dedi alayla gülerken.

"Seni..."

Ne yaparsın? Kız halinle döver misin?" Bütün gücümü toplayıp suratına en sert yumruğumu geçirdim. Attığım yumruktan dolayı suratı sadece yana dönmüştü. Sinirinin beklemekle geçmeyeceğini anladığında elini kanayan burnuna götürerek bana döndü. Damarlarından birini patlattığımı görünce içimden gülümsedim. Bana bakmaya devam ederken birilerine seslendi. "Osman, Murat! Alın şu kızı temiz bir dayak çekin! Acımayın sakın!" İki koruma sertçe kollarımdan tutup sürüklemeye başladılar. Dizlerim yere sürte sürte garaja getirildim. Kenardaki alet masasına ellerim bağlandı ve yüzüme ağır bir yumruk yedim. Araf'ın vurduğu yere inen ikinci yumruk ile dudağımda feci bir acı hissettim. Zemine düşen kan damlalarını izlerken içimdeki psikolojik savaşı unutmak için gökkuşağından geçen ben ve tek boynuzlu atımı düşünmeye başladım. Kan damlaların iyice gölcük haline dönüştüğünü gördüm ve atım hızla ters yöne koşmaya başladığında gerçek hayata döndüm. Araf, az önce dudağımı patlatan adamı öldürecekmiş gibi dövüyordu.

"Araf, hemen bırak Murat'ı!" Diye bağırdı yarış hakemi. "Ödülü sen alıyorsun zaten, şu hileci orospu için sen de diskalifye olma." Araf bu sefer hakeme bir yumruk indirdi. Çileden çıkmış bir şekilde onu durdurmaya çalışan herkese feci dayak atıyordu. Çoktan çözdüğüm ipten kurtulup Araf'ın elini tuttum.

"Gerek yok, gidelim buradan." Dedim gülmeye çalışırken. Dudağımın acısından suratımı buruşturmamak için yüz kaslarımı sıkarken baş parmağıyla dudağımdaki kanı sildi ve elimi sıktı. Arabaya yürüdükten sonra sürücü kapısını açtı ve oturdu. "Hey, hey, hey. Oradan hemen kalkmazsan pek hoş şeyler olmaz ahbap. Benim arabamı benden başkası süremez." Dedim her ne kadar alayla söylesem de ciddiydim. Prensip meselesi. Arabanın etrafından dolaşıp kapıyı açtı ve oturdu. Burada biraz daha kalmak istemediğim için hemen arabayı çalıştrıp gaza bastım. Havada uçuşan tozları gördüğümde aklıma yarış geldi ve gözlerim doldu. Araf halimi görünce neşelendirmeye çalıştı ama ben esprilerini duyunca daha da hislendim. Arabayı kenara çekip kendimi dışarı attım. Kelimenin tam anlamıyla. Gözüme kestirdiğim boş banka yürüyüp oturdum ve başımı dizlerimin arasına alıp ağlamaya başladım. Araf tabii ki gelmişti ve arkamda duruyordu. Elini omzuma koyup hafifçe sıvazlamaya başladı.

"Yenilmek küçük hanıma ağır mı geldi yoksa?" Diye dalga geçen birisini duydum. Kafamı kaldırdığımda karşımda Artun vardı. Tam da tahmin ettiğim gibi sırıtıyordu. Araf sinirle Artun'a yumruk geçirecekken Artun bir anda kenara çekildi ve Araf sendeleyerek kafasını sahil kenarındaki betona vurdu. Ben sinirle Artun'a dalacakken "Sen ne güzel bir şeymişsin öyle," dedi sırıtarak ve ağzımı eliyle kapattı.

ŞARAPNELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin