Şarapnel-4; Sen ve Ben

231 9 1
                                    

Yerde bayılmış halde duran Araf’a kısa bir bakış attım. Artun’un eli hala ağzımdaydı fakat kurtulmak için hiçbir çaba sarf etmiyordum. Biliyordum, Artun’u kolayca alt edebilirdim. Kendimi korumak için kursa gitmiş, günlerce, gecelerce hatta aylarca çalışmıştım. Dışarıdan kaslı görünmeyebilirdim fakat güçlüydüm. Ama Araf’a bir şey olmuş olabileceği korkusu bedenimle beynim arasında ki bütün bağları koparmıştı. Beynim, Artun’u bir güzel dövüp Araf’ın yanına ulaşmak istiyordu ama bedenim buna kayıtsız kalıyordu.

Artun kulağıma doğru “Küçük kızımız yoksa benimle mi gelmek istiyor?” diye fısıldadı. Cevap veremedim, gözlerim hala Araf’taydı. Artun bunu ‘evet’ olarak algıladı ve tekrar kulağıma “Ben de eğlenmek istiyorum güzelim. Hadi gidip biraz eğlenelim.” Diye hızlı hızlı soludu bu sefer. Elini ağzımdan çekti ve tam karşıma geçti. Bana imalı imalı bakarken iğrenç bir şekilde gülümsemeyi de ihmal etmemişti.

İşte o sırada olanlar oldu. İma ettiği şey yüzünden bedenim de sinirlenmiş, beynimin verdiği komutu yerine getirmek üzere hazırlanmıştı. Kaslarım iyice gerildi ve sağ kolum hızla havaya kalktı. Yarış hakeminin suratına indirdiğim yumruktan bile sert bir şekilde vurdum suratına. Bunu beklemiyor olacaktı ki geriye doğru savrulmuştu. Boş anından yararlanıp diz kapağına sert bir tekme geçirdim. Acıyla inleyerek yere düştü ve sağ elini yerden destek almak istermişçesine betona koydu. Daha işim bitmemişti tabii.

Birkaç dakika sonra ayaklanabilirdi. Son bir hamle yapmam gerekiyordu. O yüzden sağ ayağımı geriye çekip tüm gücümle erkekliğine geçirdim. Nefessiz kalmış, suratı kızarmış bir halde kafası betona düştü. İşimin bittiğine emin olunca hızla kafamı Araf’a çevirdim.

Yanına doğru adımladım ve hemen yanına çöktüm. Kafasını yerden yavaşça kaldırdım. Parmaklarıma bulaşan sıcaklığı hissettiğim de suratımı çoktan buruşturmuştum bile. Kafası kanadığı için daha dikkatli bir şekilde dizlerimin üstüne koydum. Ellerimi saçlarından çektiğimde kırmızı sıvının azlığını görüp biraz olsun rahatladım.

Siyah saçları alnına düşmüştü. Yavaşça, okşayarak alnından saçlarını çekerken bir yandan da “Araf, duyuyor musun beni? İyi misin?” diye korkuyla fısıldıyordum. Yan tarafımda bir hareketlenme oldu. Kafamı o tarafa çevirince Artun’un yerden erkekliğini tutarak kalkışını ve attığım tekmeden dolayı aksayarak uzaklaşmasını izledim. Kafam hala Artun'un olduğu taraftayken kafası dizlerimde olan Araf birden hızla kasıldı. Korkuyla suratımı yüzüne çevirince yüksek sesle inleyişi yüzünden gözleri kısılmış ve çenesi kasılmıştı. Sol eli benim elimi bulup sıkmaya başladığında “Simirna gidip bana hemen dondurma al.” diye kesik kesik soludu.

“Araf saçmalama! Dondurma ne alaka şimdi?!”

“Simirna, bu saatte buz bulamazsın o yüzden gidip dondurma bul. Kafama koymam lazım.”

“Tamam,tamam. Alıp geliyorum hemen, bekle.”

Ayağa kalkıp hızlıca etrafıma bakındım. Yolun karşı tarafında açık bir market vardı. Geceyarısı olduğu için yol bomboştu. Koşarak gidip dondurmayı alıp geri döndüm. O sırada Araf kendini zorlayarak banka oturmayı başarmıştı. Yanına geldiğimi görünce “Çabuk ol.” diye acıyla soludu. Onun bu hali içimi paramparça  ederken hızla dondurmayı uzattım ve yanına oturdum. Dondurma paketini açarken suratı acıdan dolayı buruşmuştu. Alıp başına koymasını beklerken o ağzına götürüp memnun bir gülümsemeyle “Immm, en sevdiğimden…” diye mırıldandı. Ne olduğunu başta anlamamış ve suratına garip olduğuna emin olduğum bir ifadeyle bakmıştım. Yavaş yavaş ne yaptığını anladığımda gözlerimi yırtarcasına kocaman açtım ve “Sen öldün!” diye en sert sesimle soludum.

ŞARAPNELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin