Şarapnel-2; Yarış

378 14 4
                                    

Israrla dördüncü kez çalan telefonumu sinirle açtım ve "Ne var be? Ne istiyorsun?" Diye bağırdım kimin aradığına bile bakmadan.

"Simirna şey, Araf ben." Dedi biraz çekingen bir sesle. "Dünü telafi etmek için aramıştım. Müsaitsen iki saat sonra kahvaltıya gidebiliriz." Dedi. Kafamı kaldırıp karşıdaki saate baktım.

"Bilmiyorum farkında mısın ama saat 8. Beni bu saatte uyandırdığın için sana ceza olarak hesabı ödetirim haberin olsun." Dedim alayla. Hattın diğer ucundan kahkaha atmasıyla ben de istemsiz olarak gülümsedim.

"Peki o zaman, anlaştık. Saat 10'da Gündoğdu Kafe'de buluşalım. Görüşürüz." Dedi ve telefonu kapattım.

Yataktan sürünerek kalkmaya çalıştım ama pikeye takılıp yere yapıştım. Toparlanıp pikeyi tekrar yatağa fırlattım. Üzerimi giyip dişlerimi fırçaladım ve aşağı indim. Mina'ya günaydın dedikten sonra kapıyı açıp dışarı çıktım. Motora binip çalıştırdım. Saat erken olduğu için kafenin yakınlarındaki sahile doğru sürdüm. Hava biraz serindi ve ben kask takmadığım için yüz kaslarım donuyordu. 10-15 dakika sonra kafeye yakın bir yere motoru bıraktım ve sahile yürüdüm. Bulduğum ilk boş banka oturdum. Önümden geçen gevrekçiden bir gevrek alıp sıkıntıdan martılara atmaya başladım. Son parçayı da tam atacakken fikrimi değiştirip onu da ağzıma attım. Arkadan gelen bağırışma sesleriyle hafif döndüm ve bir kızın sesinin son desibeline kadar karşısındaki çocuğa bağırdığını duydum.

"O kızın fotoğrafını nasıl beğenirsin?" Diye bağırdı. Bu cümleyi duyduktan sonra isyan edip saate baktım. Bir saat kalmıştı ama erken gitmek iyi olur diye deniz kenarına biraz daha yaklaşıp kafeye doğru yürüdüm. Motorumu kontrol ettikten sonra bir şey olmadığına emin olup içeri girdim. Araf, cam kenarındaki masada bekliyordu. Beni fark etmediği için konuşmasına devam etti.

"Yarışa geliyorum tabii ki! Artun'a gününü göstermeyi sabırsızlıkla bekliyorum." Dedi ve beni fark etti. "Neyse, sonra görüşürüz." Dedi ve telefonu kapattı. Ayağa kalkıp belimden tuttu ve kendisine çekip yanağımı öptü. Kaşlarımı çattım ama aldırış etmedi ve sandalyemi çekip oturmam için bekledi. Oturduktan sonra kendimi masaya doğru ittim. Garsonu çağırdı ve menü geldiğinde "Bize iki kahvaltı menüsü." Dedi. Benim de sinir damarlarım kabardı tabii.

"Bana sorsaydın fena olmazdı hani," dedim sinirle.

"Pardon, balım. Ben bir tane kahvaltı menüsü alayım. Sen ne istersin?" Dedi ve alaylı bir tebessüm attı.

"Ben de bir kahvaltı menüsü alayım, teşekkürler." Dedim ve aynı tebessümden ona gönderdim.

"Seni bu kadar erken kaldırdığım için özür dilerim." Dedi garson gittikten sonra.

"Aslında teknik olarak sen de erken kalktığın için ödeştik diyebiliriz."

"Ben uyumadım zaten bu gece," dedi ve güldü.

"Büyük ihtimalle bir kızın yatağında sabahladın." Dedim. Yüzünün aldığı şekli görünce devam ettim. "Yoksa iki mi? Üç? Dörde çıkartmam çünkü zamanı iyice daraltıyorsun." Dedim.

"Aslında beş, ama konumuz bu değil şu an." Dedi. O sırada gelen yemekleri görünce konuyu unuttum. Sabahtan beri ağzıma sadece diş macunu ve bir parça simit girmişti ve açlıktan çok kısa sürede tabağı bitirdim. Hiç konuşmadan Araf'ın da bitirmesini bekledim. Bitirdiğinde bir süre bekledi ama konu açamayacağını anladığında hesabı ödemeye gitti. Ben de ayağa kalkıp kapıya doğru yürürken akşamdan kalma olduğu her halinden belli birisi kapıdan içeri girdi.

"Bu güzel bayanla tanışmak çok is-" demesine kalmadan üzerime yığıldı. Resmen üzerime düştü! Çocuğu üzerimden itmeye çalışırken Araf'ı gördüm. Ağzı ve gözleri şaşkınlıktan açılmıştı. Tıpkı benim gibi.

"Öyle bakmayı kes ve yardım et! Nefes alamıyorum şu anda!" Diye bağırdım. Şokun etkisinden çıktıktan sonra çocuğu sertçe yana atıp bana elini uzattı. Elinden tutmamla beni hızla kendine çekti ve kolunu omzuma dayayıp beni boynuna gömdü. Bir şeyler söylüyordu ama ben kulaklarımı kolu ve göğsü kapattığı için sesleri sadece hırıltı olarak duyuyordum. Arabasına yaklaştığımızı anladığımda zorla da olsa kafamı kurtardım.

"Ben kendi motorumla geldim. Kahvaltı için teşekkür ederim. Görüşürüz." Dedim ve motora ilerleyip bindim. Bu kez kaskı taktım ve ilerledim.

***

On yıl boyunca para biriktirip bu yıl aldığım Bugatti Veyron'uma doğru ilerledim. Haftada bir yarışlar oluyordu ve ben kız olarak yarışamayacağım için bol bir eşofman, aşırı geniş kapüşonlu bir hırka giyerek katılıyordum. Garajın kapısını açtım ve arabama kocaman sarıldım. Biraz onunla sohbet ettikten sonra yarışın başlamasına az kaldığını fark edince son hazırlıklarımı yaptım. Arabamı dışarı çıkartıp gelen alkışları duyunca gülümsedim.

Başlama çizgisine sıralanmış üç araba... Motorların bana ninni gibi gelen çığlıkları... Ortaya gelen kız bayrağı salladı ve yeşil yanar yanmaz gazı kökledim. Filmli camlardan gördüğüm tozlar beni hızlandırıyordu. Gaza daha da yüklendim. Araba bunu bekliyormuş gibi öne atıldı. Yarışa gayet iyi başlamıştım. Zaten benim arabamı geçecek araba yoktu. Bütün bunlar sayesinde finale çıkmıştım ve şu an ben öndeydim fakat hemen arkamda iki araba daha vardı. Biri öylesine tanıdık geliyordu ki. Ama üstünde durmadım. Tanıdık gri SSC beni geçmek için kaportaya öpücük atıyordu ama şu an hiçbir şey etkilemiyordu beni ve arabamı.

Yarış alanı o kadar basit hazırlanmıştı ki. Birkaç viraj dışında gerisi dümdüz yoldu. Tabii bu benim tahminimdi. Bitiş çizgisine yakın, zorlayıcı yerler olabilirdi. Gördüğüm kadarıyla yol daha düz ilerliyordu. Ben de dikkatimi arkamdaki arabalara verdim. Diğer araba da turuncu bir McLaren'dı. Doğrusu ikisi kıyaslanınca McLaren'ın kazanma ihtimali daha azdı ama yine de önemli olan arabanın hızı değil kullanandı benim için. Gördüğüm kadarıyla ikisi de iyi sürüyordu. İlk üçe girdiklerine göre normaldi zaten. McLaren'ı kullanan, SSC'yi kullananı yoldan çıkartmak için arabayı üstüne doğru kırdı. Hadi ya, bu kadar bilindik bir numara mı yapıyordu cidden? Diğeri hareketi mükemmel bir şekilde savdı ve lehine çevirerek arabayı sağa kırdı. McLaren kendi tuzağına düşüp yoldan çıktı. Gaza gelip beni de geçmeye çalıştı SSC'yi kullanan sürücü. Ona geçemeyeceğini göstermek için gaza iyice bastım. Bitiş çizgisine çok yaklaşmıştık ve tahmin ettiğim gibi hiçbir numara yoktu. Yoldan çıkan araba biraz arkada tekrar göründü. Son birkaç metrede McLaren, geçmek için son kez çabaladı ama tüm çabası boşa çıktı. Bitiş çizgisine neredeyse gelmiştik. Bu yeni yetmelere hava atmak için son bir metrede direksiyonu kırdım ve bitiş çizgisini yan olarak geçtim. Arabadan inmeden önce kapüşonu kafama geçirdim. Ödülü almak için arabadan indim. Karşıdan gelen diğer arabaların sürücüleri de indiler. Bana tanıdık gelen arabadan çıkan çocuk sertçe kapıyı kapattı. Gözlerimi biraz daha kıstım ve kim olduğunu gördüm. Araf? Araf'tı bu... Suratımı iyice sakladım. Buraya gelen ayak sesleriyle arabaya dönüp bir şeyler yapıyormuş gibi elimi oynatıyordum. Birisi beni omzumdan kendine döndürdü. Suratıma yumruk attı ve ağzımdan kaçan çığlık beni ele verdi. Birden kafamdaki kapüşon aşağı indi. Saçlarım omzuma düştü ve Araf'ın "Simirna?" Diye fısıldadığını duydum.

ŞARAPNELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin