Sene 1969 Kuşadası

100 16 12
                                    

Saçlarının soğukluğu, gecenin karanlığında bedenini titretti. Deniz sıcak ama dışarısı iç ürpertisi uyandıracak kadar serindi, bu ayda. Yavaş yavaş yürüdü sahile doğru deniz uzaklaştıkça kumlar yapışıyordu ayaklarına, eğildi aldı havlusunu biraz ayrılmıştı kafası en azından yer ayağının altından kaymıyordu artık. Kokladı havayı hala biraz votka bira kokuyordu yada öyle sanıyordu, alışkın değildi alkole neden bu kadar içtiğine anlam veremesede tatlı bir his sarmıştı bedenini. İçkiden mi yoksa suda Can'la oynaşmalarından mı? Bilmiyordu. Arkasını döndü ve canında sudan çıkmasını bekledi... Saat belki üçtü belki beş, öyle hızlı geçmiştiki kumsaldaki sohbet hala zifir karanlıktı. Deniz dalgalarının o karanlıkta bile nasıl bu kadar beyaz kalabildiğini merak etti. Kimse gelmiyordu sudan yada göremiyordu, dalgalara doğru yöneldiysede artık yürüyemiyecek kadar yorgundu. Sadece kısık bir sesle bağırabildi Cann...

Sene 2018 İstanbul

_ Bu seneki mezuniyet ödülümün, Kuşadasın da bir tatil olmasını istedim.
_ Neden Kuşadası?
_ Anneanneme ait bir yazlığımız var orada, geçen sene babam gidip son haline bakıp biraz tadilat yaptırmıştı. Eski bir ev
ama her yer çiçek ve ağaç dolu. Öyle sıkıldım ki İstanbul' dan hemde 18 yaş partimi orda kutlamak istiyorum.
_ Tanıdığın kimse var mı? Arkadaşların falan daha önce gitmiş gibi anlatıyorsun.
_ Annemin çocukluğu geçmiş orda, ben hiç gitmedim. Çok tatile gittik ama hiç bir zaman annem oraya gitmek istemedi.
_ Yanında olmak isterdim 18 yaşına girdiğinde.
_ Belki gelirsiniz! Hem ben
Neşe teyzemi annemin ikna edebileceğini düşünüyorum.
_ Gitmeliyim, gelebilmek için mezun olmam gerek hala geometriyi veremedim sanırım bütünlemeye kalacağım. Annemin bu tatile sıcak bakmayacağına eminim. Sonra görüşürüz.

Emel çok iyi arkadaşım ama ona dikkat etmemi söyleyen bir his var
Hep içimde...
Tamam yatağımın konforundan ayrılma vakti zaten fazlaca vakit kaybettim. Koşar adımlarla salona yaklaşırken babamın çoktan gitmişti. Hayat büyüklere ne kadar erken başlıyordu. Annem anneannemle kahvaltılarını çoktan yapmış, masada sohbet ediyorlardı. Anneannemin eski tarz antika lambası yanıyor gibi bir his uyandırıyor, krem rengi perdelerin yanında altınım diye bağırıyordu. Koltuklarımız mürdüm rengiydi ve kafasına göre takıldığına inandığım berjer kapının tam yanında televizyona yandan bakıyordu. Sanki birazdan eve kalabalık gelecek sığamıcaz da lazım olacakmış gibi, aslında neşe teyzeler dışında pek gelip gidenimiz olmazdı. Pek sevmezdi annem yabancıları, anneanneme kızardı ama bence oda gerikafalıydı herşeyime çok karışır, asla bir erkek arkadaşım olmasına izin vermezdi. O benim doktor olmamı istiyor, ben resim yapmayı, şiir yazmayı, kitap okumayı seviyorum. Aşkı sadace Sarah jio'nun kitaplarından tanıyorum.

_ Neden gelmiş emel bu saatte zaten akşam beraber değil miydiniz?
_ Derslerden konuştuk birazda mezuniyet hediyemden, Kuşadası'na gidiyoruz değil mi? Çok merak ediyorum anlattığınız her şeyi görmeyi.

Derin bir sessizlik oldu, annemle anneannemin uzunca birbirine baktığını hissettim sanki o an en mahrem andı ve bozulmamalıydı. Gözlerimi haşlanmış yumurtaya diktim, hayatımda ilk defa görüyormuşçasına seyrettim. Hiç ilginç değildi. Bir süre sonra annem bozdu sessizliği,
_ Çok kalmayacağız, baban yarım kalan tadilat işlerini tamamlayacak, benim de senelik iznime denk geldi en fazla 15 gün.

İtiraz etmek istedim ama öyle çok görmek istiyordum ki, herşeye razı olabilirdim.

Sene 1968 Kuşadası

_ Esme neden annelere artık bizden bahsetmiyorsun? Burası avuç içi kadar kasaba öğrenecekler zaten. Geçen gün Ahmet'in babası gördü, şimdi Necla teyze zaten dedikoducunun tekidir.
_ Can sen daha askere gitmedin, babam asla kabul etmez.
_Tamam adını koyalım sözlenelim, bende aklım kalmadan gider gelirim. Döner dönmez evleniriz. Korkuyorum yakalayıp götürecekler askere daha ne kadar kaçabilirim? Babam dükkanın başına geç artık diyor.
_Bilmiyorum korkuyorum sanırım birde böyle buluşmak çok zor, zaten bu tepeye tırmanana kadar yarım saat geçiyor. Neden illaki burada buluşmak istiyorsun? Sahilde buluşalım eve de yakın yolu geçtiğimiz zaman Kadınlar denizi, bir ağacın altında bizi kimse göremez.
_ Ben burayı seviyorum, seviyorum çünkü bütün ada görünüyor buradan. Bak marina, ayrık kayalar, kimsesiz ada en çokta güneş burdan batarken tenine değip bana veda ediyor. Saçlarının arasından son göz kırpışlarını seyrediyorum. Sanki ada birazdan senin gitmene üzülecek gibi kıpkırmızı yanıyor cayır cayır. Birde bu heykelin taşlarına her oturduğunda denizin sonsuzluğu gözlerinin mavisiyle birleşiyor, sanki yol bulmuşta dolmuş gibi içine. Seni çok seviyorum Esme
_ Boşuna korkuyorsun, bu kayalardan atarım kendimi ama kimseyle evlenmem senden başka. Dönelim artık hava karardı iyice, bu dönüşteki orman hep ürkütüyor beni daha fazla karanlık olmasın.
_ Gel sarıl bana iyice geçene kadar ormanı, toplasan bir avuç ağaçlık sarılmak istiyorum demiyor da.
_Ne alakası var gerek yok sarılma!

Yol aşağı doğru kıvrılırken çam ağaçlarının içinden hava iyice kararmıştı. Sanki orman daha sessizleşiyor daha korkunç oluyordu. Bir baykuş sesiyle yerinde titredi Esme. Hiç sevmezdi baykuş sesini, ne zaman duysa başına kötü şeyler gelirdi. Cana sokuldu iyice hafif munzur bir sırıtma yerleşti canın dudağının kenarına. Zaten güneşten kararmış esmer teni çok iyi kamufle ediyordu bunu. 180 boylarında gözleri kahve rengi, omuzları genişti Can'ın. Esme çoktan kaybolmuştu, teninin rengi bu kadar beyaz olmasaydı belki görünmeyecekdi bile yanında.
Ne çabuk bitmişti esmeye yol, Can çoktan ayrılmıştı. Evin yoluna girdiğinde ne kadar ıssız ne kadar çok yokuşları olan bir yer burası diye söyleniyordu. Çarşıda bir evi olmasını diledi Esme ama babası burda bir butik otelde çalışıyor, ev yakın olduğu için yürüyerek gidip geliyordu. Tüm ışıklar yanıyor, annem yine babamın peşinde tüm odaları geziyor sanırım diye düşündü Esme.
Yaklaştıkça ağlama sesleri duyuluyor, tüm vücudunun bir karıncalanma hissinin kapladığını, yüreğinin ağzından çıkacakmışcasına hızlandığını hissediyordu. Kapının önünde bir kaç komşu, kapı açık...
Yok birşey olmadı, yok olmadı. Annee anneeeeemm nerede? Avazı çıktığı kadar bağırdı Esme. Kimseden bir tepki gelmediği gibi ağlama sesleride daha çok yükseldi. İçeri girer girmez holde sıralı oturan insanların arasında annesini aradı. Çok geçmeden salonda yarı baygın ağlamaktan içi sökülmüş annesini gördü.
Ne olmuştu, nasıl olmuştu, kime? Neden herkes buradaydı? Daha babasının gelmesine iki saat vardı. Otel yaz kış açık olduğu için hep geç kapatılırdı, hatta yazın geceleri bile babasının eve gelmediği olurdu. Küçük kardeşi Ali yoktu, sarstı annesini Ali nerede Ali'm nerede? Annesi sanki hiçbir konuşulanı duymuyor gibiydi, gözlerini bile kırpamayacak kadar büyük bir acıydı bu ama Esme daha önce hiçbir yakınını kaybetmemişti. Dedikoducu Necla girdi hemen lafa, Mehmet'le çarşıda kızım o. Başınız sağolsun!!! Allah kardeşinle sana  ömür versin bu son sözler kafasına silah sıkılmışcasına giriyordu beynine. Neden yaşayacaktık biz? Kimin ömrü bitmişti de bizim uzun olacaktı? diye geçiriyordu ki içinden devam etti, baban bu gün otelin çatısını onarmak için çıktığında düşmüş aşağıya oracıkta can vermiş.

Sus yalan söyleme!!! Babam İYİ benim. 1 saate gelir anne kalk! kalk yemek yap babam aç kalır, gitsinler diye döküldü son sözleri dudaklarından, bir yanma hissi ve derin bir uyku olduğu yere yığıldı Esme. Söylenirde böyle mi söylenirdi 3, 4 kişi küfür eder gibi baksada Necla o bilmiş tavrıyla omuzunu kaldırdı 

Bir Ada Bir Adam         B. A. B. AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin