8

739 70 97
                                    


"Ne? Ceset mi? Ciddi olamazsın."

Ülkeler konferans salonunda toplanmış, birinin açıklama yapmasını bekliyorlardı. Ana Bina'da hava uzun süredir hiç bu kadar ağır ve gergin olmamıştı. Çünkü iş artık mektuplardan çıkmış ve çok daha farklı bir seviyeye geçmişti.

"Nasıl yani? Ölmüş mü? Saçmalama. Dünyanın en güçlü ülkesi o."

"Evet. Karanlıkta öldürüldüğünü düşünüyorum, bu yüzden gücünü kullanamamış olmalı. Kafasına sıkmışlar. O gün silahı da evdeymiş. Kim öldürdüyse onu takip ediyor olmalı. Pek de üzülmedim açıkçası."

"Birleşmiş Milletler bu olayın üstüne kendini gösterir herhalde artık. Adam öldü mü kaldı mı bilen yok. Bu cinayet de bir nevi onun sorumluluğu. Bu belayı başımıza o açtı."

"Gece yatarken kapılarınızı kilitleyin. Gerçi artık kilitlemeyen varsa o aptal ölmeyi hak ediyordur."

Amerika bir önceki gün ölmüştü.

Dünyanın en büyük süper gücü artık yoktu. Ve ülkeler ne tepki vereceklerini bilemiyorlardı.

Peki bunu kim yapmış olabilirdi?

Güney Kore kendini oturma yerlerinden birine attı ve kalabalıktan uzaklaştı. Tamamen çökmüş hissediyordu. Haberi aldığında ofisinin köşesine çöküp ağlamıştı. Bir sürü pişmanlığı vardı, çünkü son günlerde Amerika'yı görme fırsatı olmamıştı.

'Keşke bilseydim, ve ona veda edebilseydim.' diye düşündü. Bu Kore için maddi yönden de çok kötü bir olaydı. Amerika onun büyük bir destekçisi ve arkadaşıydı.

Ağlayacak gibi olduğunda kulaklığından yayılan müziğe odaklandı ve gözlerini kapattı.

Ses kayıt cihazına bu olayı çoktan kaydetmişti. Amerika'nın ölümü. Bu cidden çok büyük bir olaydı. Her ne kadar Amerika'nın pek seveni olmasa da Kore onu çok seviyordu, ve böyle büyük bir ülkenin ölümü herkesi sarsmıştı.

Sıradaki kim olacaktı? Bunu kimse bilmiyordu.

Güney Kore, yeni aldığı asitli içeceğinin kapağını açtı ve susuzluğunu giderdi.

Cesedi bulan kişi Rusya olmuştu. O ofiste Amerika'dan sonra işi vardı. Ya da en azından, o öyle söylemişti. Kore, Rusya'ya azıcık bile güvenmiyordu. Amerika'nın cesedini düşmanının bulması bir tesadüf olabilir miydi?

Rusya'nın anlattığına göre ofise gittiğinde kapı içeriden kilitliydi. Açmaya çalışmıştı ama açamamıştı. Sonunda anahtarların bulunduğu odaya gidip yeni bir anahtar almış, olay yerine geri dönmüştü.

Kapıyı açtığında ise, cesedi bulmuştu.

Amerika kafasından vurulmuştu ve öne doğru devrilmişti. Yerde bir kan gölünün üstünde yatıyordu.

Pencere açıktı ve rüzgar içerideki kağıtları tamamen dağıtmıştı. Suçlu pencereden kaçmış olmalıydı.

Işık açıktı. Peki bu, Amerika'nın bir tanıdığının mı suçlu olduğunu gösterirdi? Yoksa ışık, cinayetten sonra mı açılmıştı? Çünkü tanımadığı biri ışık açıkken odada olsa Amerika onunla savaşmaz mıydı?Güney Kore bunu düşünse de cevabını bulamıyordu.

Güvenlik kameraları tamamen devre dışı bırakılmıştı. Ve suçluyu bahçeden kaçarken gören de olmamıştı.

Ana Bina'nın Balo salonunun dışındaki balkon, Amerika'nın ofisine bakan bir yerdeydi. Görüş alanı kısıtlı olsa bile, gecenin geç saatlerinde oraya sigara içmeye çıkan ülkelerden birinin suçluyu görmüş olması gerekmez miydi? Küba genellikle gece uyuyamaz ve hep o balkonda olurdu. Hem o gece balo salonunun ışıkları da açıktı, ve üst katta olmasına rağmen büyük olan salon Ana Bina'nın bahçesindeki dar yolu biraz aydınlatıyordu. Salonun içerisinde de Finlandiya ve Danimarka içiyorlardı. Buna rağmen mi kimse görmemişti?

life letters | countryhumans au Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin