3

914 90 273
                                    

2 gün boyunca evlerinde takılan ülkeler, bu geçen günlerin ardından Ana Bina'da yapılacak yılbaşı kutlaması için evlerinden çıkmak zorunda kalmışlardı.

Hava soğuk ve karlıydı, ayrıca gündüz vakti olmasına rağmen ışıl ışıl parlamıyordu. Bulutlar tüm gökyüzünü sarmış durumdaydı ve karamsar bir gün yaşanıyordu.

4 gün önce balonun yapıldığı yer, kutlama alanı olarak kullanılıyordu. Güney Kore içeri girdiğinde fark ettiği ilk şey, ülkelerin yarısının gelmemiş olduğuydu.

'Tabii ki de gelmeyecekler,' diye düşündü. 'niye gelsinler ki?'

Fark ettiği ikinci şey ise, herkesin birbirine bakışlarıydı. Herkes birbirine acıma ve nefret duygularıyla bakıyorlardı.

"Cidden herkes okumuş, ha?"

Tabii ki de okumuş olacaklardı. Kendisinin elinde bir mektup olsaydı kesinlikle Güney de okurdu.

Güney, etrafa bakan ve pek etkilenmiş gözükmeyen Kuzey Kore'ye döndü.

"Sen okudun mu birininkini?"

Kuzey Kore cebinden bir kağıt parçası çıkarıp salladı.

"Evet. 2 tane alabilmiştim. Ukrayna ve Kuzey Kıbrıs."

Güney Kore, ne yazdığını sormaması gerektiğini düşündü, ama merakına da yenik düşmek üzereydi. Ne zararı olabilirdi ki? Olan olmuştu ve suçlusu Birleşmiş Milletler'den başkası değildi.

"Ne yazıyor?"

"Hiçç. Ukrayna'nınkinde alışılmışın dışında şeyler yok. Yine Rusya ve Sovyet ile ilgili çoğu."

Kuzey Kore bir an durup düşündü. Sonra gülümsedi ve Güney Kore'nin kulağına doğru eğilip fısıldadı.

"Belarus çok da tatlı ve masum değilmiş.."

Sonra da tekrar sırtını dikleştirip masalardan birine oturdu.

"Kızın içinde bir manyak yatıyormuş. Ukrayna'ya karşı büyük bir nefret besliyor. Rusya da aynı şekilde. Sanırım Belarus ve Rusya bir işe kalkışacak. Ama ne olursa olsun, bunlar gereksiz şeyler, Güney. Gerçi Kuzey Kıbrıs'ınki biraz olay yaratabilir ama olsun. Benim kiminkini merak ettiğimi biliyorsun."

Güney Kore biliyordu. Tabii ki de Amerika'nın mektubunu istiyordu.

O sırada tüm salonda bir cızırtı duyuldu. Güney Kore arkasını döndüğünde duvara projeksiyon ile bir görüntü yansıtıldığını gördü.

Salondaki herkes kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. O sırada projeksiyondaki bulanık görüntü, yavaş yavaş netleşmeye başladı.

Bu bir mektuptu. Birinin mektubu.

Salondaki herkes bir anda bu görüntüyü durdurmak için sahneye doğru gitmeye başlamıştı. Mektup kendilerininki olacak diye endişelenmişlerdi.

Ama korkuları boşa çıkmıştı, çünkü mektubun en üstünde yazan isim 'Kuzey Kıbrıs' olmuştu.

İşte o anda sahneye gitmiş olan tüm ülkeler rahat bir nefes verip sahneden indiler. Ve telefonlarını çıkardılar. Mektubun fotoğraflarını çekmeye başladılar.

Ah, tabii ki. Çıkar dünyası, değil mi? Kendilerine batmayan bir olay için endişelenmek zorunda değiller. Bu bir Türk devleti ise, asla endişelenmezler.

'İkiyüzlüler.' Diye düşündü Güney Kore. 'Hepiniz ikiyüzlüsünüz...'

Mektup uzundu, bu yüzden herkesin okumasına gerek kalmadan sert, robotik bir ses mektubu okumaya başladı.

Ses, sanki salonun her yerinden geliyor gibiydi. Ülkeler etrafa baksalar da sesin bir kaynağını bulamıyorlardı. Güney Kore, Birleşmiş Milletler'in panikle üst kata çıkmakta olduğunu gördü. Ama sesin kaynağının orada olduğuna dair bir işaret yoktu.

'Acaba nereden okuyor? Böyle bir ses sistemimiz olduğunu bilmiyordum.'

Mektup, ilk satırdan itibaren okunmaya başladı.

"Merhaba sevgili BM; ben Kuzey Kıbrıs.

Söylediğine göre buraya içimizi döküyormuşuz. Ben de bu yüzden içimdeki duyguları tamamen yazmaya karar verdim. Sonuçta bunları yakacağız, değil mi?

Söyleyeceğim ilk şey şu, Güney Kıbrıs'ı çok seviyorum. Evet öyle! Bizi ayrı tutan kişiler babam ve Yunanistan. Bu yüzden onu sevmiyormuş gibi davranmak zorundayım. Ama Yunanistan'ı sevmiyorum. Keşke ölse, böylece ikizim ile Kıbrıs Cumhuriyetini kurabiliriz.

Aslında Cumhuriyeti kuracaktık, biliyor musun? Bayrağımız bile hazırdı. Ama Rum oyları ile reddedildi. Güney Kıbrıs'ın dediğine göre reddeden Yunanistan'mış. Yalan söylediğini düşünmüyorum. Güney Kıbrıs herhalde yalan söylemez. Bana katliam yapmış, öyle diyor Türkiye. Ama inanmıyorum ben. İkizim böyle bir şey yapar mı? Güney Kıbrıs, Türkiye'nin suçlu olduğunu anlatıyor. Yunanistan öyle demiş, ve o yalan söylemezmiş.

Babama çok bağlı biri olduğumu sanıyorsunuz. Ama hayır. Beni ikizimden ayırıyor, saçma sapan şeylere sinirlenip Yunanistan ile kavga ediyor, ikizimle görüşmeme sırf o saçma siyaseti yüzünden izin vermiyor. Sonra da bana kebap veya dondurma alıp beni oyalayabileceğini sanıyor.

Bunların üstüne bir de Yunanistan'ı ve ikizimi şeytan gibi gösteriyor.

Yunanistan'ı sevmem dediğim gibi. Ama ikizime kimse laf edemez.

Bir de babama bağlı bir devlet olduğum iddia ediliyor. Bu yüzden onun dediklerini yapmak zorundaymışım. Saçmalık! Onun benim hayatımda söz hakkı bile olmamalı! Beni ikizimden ayırdı! Bir de beni kurtardığını savunuyor. Zaten KKTC devletini tanıyan tek kişi de o. Azerbaycan bile tanımıyor! Bu konuda yanlız kalmış ama hala itiraz ediyor.

Biliyor musun sevgili BM, keşke bunları okusa. Okusa ve ondan, Türkiye'den, ne kadar nefret ettiğimi görse. Bu hayatta en çok istediğim şey ondan ve Yunanistan'dan ayrılıp ikizimle bir yaşam kurmak.

Şimdilik bu kadar, sevgili BM."

Robotik ses mektubu okumayı bitirdiğinde salon sessizlik içinde kalakalmıştı. Ne yani, Kuzey Kıbrıs Türkiye'den nefret mi ediyordu?

Tam o sırada salonun ön kısımlarında oturmakta olan Türkiye, birkaç saniye olanları algılayamadı. Sonrasında ise sandalyesinden kalktı ve hışımla kendini salondan dışarıya attı. Çıkarken arkasından çarptığı kapının sesi, salonda yankılandı ve gerçekleri herkesin yüzüne tokat gibi çarptı.

Aradan 1-2 dakika geçtiğinde ses, tekrar ve son bir kez konuştu.

Robotik ses, son bir kere konuştuğunda herkes korkuyordu. Kendilerinin de sırları bu şekilde mi herkesin yüzüne vurulacaktı? Ve bunları kim yapıyordu?

"Yeni yılınız kutlu olsun, millet. 5 dakika kaldı. Şimdilik eğlenmenize bakın. Bir dahaki mektupta görüşeceğiz."

Ses bir anlık susup ardından tekrar konuşmaya başladı. Kim olduğunu anlamak, sesin cansız ve robotik duyumundan dolayı imkansızdı.

"Minik bir ipucu. Bir dahaki mektubun kurbanının ismi, A harfiyle başlıyor."

Salondaki herkes birbirine tiksinmiş bir ifadeyle bakarken Güney Kore ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Kötü ülkelerin pisliklerinin ortaya dökülmesi iyi olabilirdi, ama bu kadar karışıklık iyi miydi? Ya biri yalan söylediyse? Birinin başına bir suç kalırsa?

Tek bildiği şey, bu işin sonunun iyi yerlere gitmeyeceğiydi.

.

Sizce mektupları kim yaymış olabilir?

life letters | countryhumans au Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin