"S-sen..."Türkiye, temizlik dolabının kapağını hafifçe ittirdi. Ve dışarı adım attı. Üstünden kan damlıyordu ve kıyafetleri buruşmuştu. Yüzünde okunamayacak bir ifade vardı. Tamamen donuk ve pişman gözüküyordu. Güney Kore, tüm vücudunu kaplayan hastalık hissini görmezden gelmeye çalıştı. Bacakları güçten düşmüştü. Silahını daha da sıkı tuttu.
Türkiye mi? Gerçekten Türkiye mi yapmıştı yani? Ama o tek başına Amerika'yı öldürebilecek kadar güçlü değildi ki? Hem o iyi biriydi. Bunu niye yapsın?
Bunu o yapmaz, yapamaz. En azından, bunu tek başına yapmış olamaz.
Güney Kore bağırdı.
"Yaklaşma! Ateş ederim."
"Bunu yapmana gerek yok, Güney."
"Neden?.. A sen miydin? Bütün bunları sen mi yaptın... o mektuplar, cinayet... sen miydin?"
"Tabii ki bendim. Şu an burada olduğuma göre, belli olmuyor mu sence de?"
Türkiye gülümsedi. Her zamanki saf ve temiz gülümsemesi değildi bu. Rahatsız ediciydi. Gözleri parlıyordu, yaptığı şeyden keyif alıyor gibi değildi, daha çok acı çeken bir gülümsemeydi.
"Tahmin ediyorum, bunu neden yaptığımı soracaksın."
"Evet, sen... Amerika'yı öldürdün! Bunu nasıl yaptın?! Hem, neden yaptın? Ondan nefret ettiğini biliyorum, ama bunun yol açacağı karışıklığı düşünmedin mi hiç?!"
"Pek umurumda değil açıkçası."
Türkiye yere baktı ve konuştu.
"Karışıklık onları endişelendiriyor olamaz. Karışıklıkları yaratanlar onlar."
Güney Kore sinirini ve kafa karışıklığını kontrol edemiyordu, ama bir yandan da cevapları öğrenmesi gerektiğinin farkındaydı. Bu yüzden ateş etmedi, fakat silahı indirmeyecekti.
Türkiye, cebinden birkaç mektup çıkardı. Bunlar o gece yazdıkları mektuplardandı.
"Kapanışı senin mektubunla yapalım, çünkü beni çok şaşırttın Kore."
"Seni anlayamıyorum... çok iyi biriydin..."
"Hala öyleyim. Ben hiç değişmedim. Bunu yapma nedenimi henüz duymadın bile."
"O zaman açıkla bana. DSÖ buraya gelecek ve seni görecek, tutuklanacaksın. O zamana kadar anlat bana!"
Türkiye gözünde yine o kafa karıştırıcı ve acı dolu ifadeyle önce yerdeki Kuzey, sonra Güney Kore'ye baktı.
"DSÖ buraya gelmeyecek."
"Gelecek. Onu arayıp söyledim."
"Evet, belki yola çıkacak ama buraya varabilir mi bilemem. Arabasının frenleri pek iyi çalışmıyor olabilir."
Güney Kore buz kesti.
"Neden?! DSÖ hiçbir şey yapmadı! Benim için dur bari! Kardeş ülke değil miyiz?!"
Türkiye gözlerini kısıp ona doğrultulmuş silah namlusunun ucuna baktı.
"Ben seni hala seviyorum, Güney Kore. Sen benim için bir kız kardeş gibisin, bu hiç değişmeyecek. Aam gerçekten DSÖ ve BM'in tarafsız birlikler olduğuna inanıyor musun? Kontrol edilmediklerine inanıyor musun?"
"AÇIKLA o zaman! Önce Kuzey Kore'yi hastaneye götür ve sonra açıkla! Ancak öyle seni dinlerim!"
"Önce mektubunu okumalıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life letters | countryhumans au
FanfictionÜlkelerin içlerini dökmeleri için düzenlenen bir etkinlikte ülkelerin yazdıkları yazılar, gizemli biri tarafından herkese açık şekilde yayınlanır. Herkesin tüm saf duygularıyla ortada kaldığı bir dünyada barış ne kadar sürebilecektir? (alternatif dü...