2

1K 94 213
                                    

Güney Kore, sabahın ilk ışıkları kendini göstermeye başladığında uyandı.

Hala yarı uykuda olmasına rağmen kendini zorlayarak üstünü giyindi. Balıklarına yem attı, ve ülkelerin toplantı binasına doğru yürümeye başladı.

Balonun anıları hala aklında tazeydi, onu eve bıraktığı için Amerika'ya tekrar teşekkür etmesi gerektiğini düşündü. Ana Bina'ya gittiğinde onu bulacaktı. Biraz başı ağrısa da, bu aslında güzel bir sabahtı.

Sağından ve solundan geçen insanlar, tek tük geçen arabaların egzozlarından çıkan hafif dumanın havaya karışması ve geçen geceden yerde kalan yağmur birikintileri sabah saatlerini genç ülke için huzurlu hale getirmişti bile.

Yolda karşılaştığı ve normalde pek ilgisinin olmadığı Pakistan'ın peşinde yürüyerek Ana Bina'ya sonunda ulaştığında, binanın önünde geniş bir kalabalık olduğunu gördü.

Pakistan arkasını döndü, kafası karışmış gibi duruyordu. Güney Kore de aynı durumdaydı.

"Bu neyin kalabalığı böyle?"

Güney Kore kalabalığa doğru gitti, Pakistan ise peşinden geliyordu. Sonuçta ikisi de meraklı milletlerdi.

"Çekilir misiniz lütfen!"

Tüm uzun boylu ülkeleri geçip en öne ulaştığında, ana binanın giriş kapısının tamamen açık olduğunu gördü. Tüm koridor görülebiliyordu.

"Tanrım..."

Koridor, baştan aşağı mektuplarla doluydu. Duvarlarda açık mektuplar, yerlerde saçılmış mektuplar, diğer ülkeler adım attığında ayaklarına takılan onca sır. Bir sürü ülke, mektupların üstündeydi ve bir izdiham çıkmıştı. Herkes kendi payını almaya çalışıyor ve mektupları topluyorlardı.

Sırları toplayarak kaçıyorlardı.

"LANET OLSUN!"

Pakistan koridora doğru koşup mektupları açıp bakmakta olan Hindistan'ı kenara kuvvetlice itti.

"BENİMKİNİ Mİ ARIYORSUN LAN!"

Güney Kore'nin tek düşünebildiği şey, mektubunu kimin bulacağıydı. Bunun olacağı zaten belli değil miydi? Dünki hissi gerçekti demek ki. Ama kim yapmış olabilirdi?

'Lütfen merhametli ve akıllı biri mektubumu bulsun.'

10 dakika içinde koridordaki tüm mektuplar ülkeler tarafından alınmıştı. Yırtılmış mektup zarfları her yerdeydi.

Koridorda sadece iki kişi kalmıştı.

Yandaki sandalyelerde oturan ve sert bakışlarıyla etrafı süzen Kuzey Kore.

Ve koridorun ortasında ağlayan Birleşmiş Milletler.

"Kuzey!"

Güney Kore sinirle bağırarak kardeşinin yanına koştu.

"Ne yaptınız burada? Nasıl oldu bu?!"

Kuzey Kore umursamazca kardeşinin yüzüne baktı.

"Balonun o kısmına katılmadım, Güney. Sizin aksinize ben aptal değilim. Ne bileyim nasıl oldu."

Güney Kore'nin tüm vücudunu o anda öfke kapladı. Birleşmiş Milletler'e duyduğu tüm saygıyı hatırladı. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilmişti?

Güney Kore, öfkeyle arkasını dönüp ağlayan mavi birliğe baktı.

"Nasıl..."

Birleşmiş Milletler acınası bir ifadeyle Güney Kore'nin yüzüne baktı.

"Özür dilerim! Cidden çok özür dilerim! Sandığı depoya kilitlemiştim ama bir şekilde biri oradan almış ve buraya getirmiş! Yemin ederim kimin yaptığını bilmiyorum, çok özür dileri-"

"Sesini kesmen ikimiz için de daha iyi olur, Birleşmiş Milletler. Konuştukça batacaksın."

Güney Kore'nin ilk kez bu kadar sert konuştuğunu gören Birleşmiş Milletler şok içerisindeydi.

"Güney,.."

"Tüm ülkeler olarak sana güvendik! Ama sen ne yaptın? Tüm güvenimizi o sandıkta topladın ve lanet bir sandığı bile koruyamadın!"

Güney Kore gözlerini avuşturdu. Duygusal biri sayılırdı, başının ağrısı da eklenince pek tolerans gösterebilecek durumda değildi.

"Bu olay hiç iyi olmadı. Amerika'yı çağıracağım."

Güney Kore hiçbir şeyi umursamayan Kuzey Kore'yi kolundan tutup ayağa kaldırdı, ardından çıkışa doğru sürüklemeye başladı. Sonra ise son kez Birleşmiş Milletler'e bir bakış atıp konuştu.

"Tüm sırlar yayıldı ve yayan sensin, Birleşmiş Milletler. Acaba şimdi ne yapacaksın? En az bizim kadar başın belada..."

Ardından kardeşini sürükleyerek kapıdan çıktı ve dışarı ilerledi. Kuzey Kore bu muameleden memnun gibi durmuyordu.

"Keşke 1 gün önce, o mektuplara verdiğimiz önemin hayatımızı belirleyeceğini bilseydik."

Kuzey Kore gözlerini devirdi.

"Aptalsınız işte, tamam mı? Ben olsam yalan yanlış şeyler yazar Amerika'ya bok atardım."

"Ben, sen değilim."

Güney Kore, yeni yağmaya başlayan sulu kar taneleri yüzüne düşerken düşündü.

'Herkes iki gün boyunca evlerine kapanıp mektupları okuyacak. Ve onların aksine ben, hiç mektup almadım. Ama 3 gün sonraki yılbaşında bir araya gelmek zorundalar. Peki o zaman ne yapacaklar? Peki o zaman ne yapacağım?"

.

Eleştirilerinizi buraya alayım. —>

life letters | countryhumans au Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin