4. BÖLÜM: [RAHŞAN AVAR]
Acının ilmekleri kalbe bir halat salmıştı. O eski sarımsı halat kalbin dört bir yanından kuşatmaya başlamış, kalbi çepeçevre sarmıştı. Acının verdiği ızdırap, küf kokulu kalbin boş odacıklarında acı bir feryat olarak yankılanmıştı. Ruhundan bedenine giden acı bir ilmek olmuş, her ilmek halata bir düğüm atmıştı. Nasırlı parmaklar küf kokulu kalbin üzerinden her sıkı düğümü çözmeye çalıştıkça, nasırlı parmaklardan kırmızı bir sıvı süzülüyor, çürümüş kalbi kanla temizliyordu.Çatlak olan yarıkların içerisine kan doluyor, kuruyan her bir damla kan yarıkların içini cehennem çukuru gibi bir görsel sunuyordu. Yarıkların arasında bir tek kan değil intikâm zehiride dolaşıyordu. O zehir yarıkları dolduruyor, kalbi çepeçevre saran sarımsı halata sürülüyordu.
Eski sarımsı halat intikâm zehirinin rengini almış, ve zift karasına bulanmıştı. Kalbin etrafı zehirli bir sarmaşığı andıran intikam ateşiyle örülmüştü. Örümceğin ustalıkla ördüğü ağ gibi sarmıştı masum bir kalbi, intikam ateşi.
Bedenden yükselen intikâm zehri, ruhun kudretle ulumasını sağlıyordu. Ruhunu ve bedenini doyuran bu zehir her yeri kuşatmış, bakire bir yer bırakmamıştı.
Ruh çığlık çığlığa bağırıyor, beden ise kaçınılmaz gerçeği görmemek için çırpınmaya başlıyordu. Ruh fısıldamıştı çığlıklarının arasından İntikâm. Beden ise dizlerinin üzerine çökmüş, boynunu fayansın paslı mermerlerine doğru eğmişti. Ruh açlığını çektiği şeyi istemişti bedenden. Beden ise ruhun hükmüyle yanlızca boynunu eğebilmişti.
Acı dolu ruhun açlığını çektiği tek şey intikâm değildi. Kalbi günden güne çürüten, pas tutmasını sağlayan şey yalnızlıktı. Yalnızlık ne kadar insana güçlü olduğunu hissettiriyor olsa bile bu yanılgıdan başka bir şey değildi.
Yalnızlık kara bir yılanın suretini alarak ruhun boynuna dolandı ve ruhun acı dolu iniltilerini boşluğa doğru akıttı. Nasırlı parmaklar ne kadar engel olmak istesede yılan bir urgan olmuş ve nefes alacak alan dahi bırakmamıştı. Beden ne kadar yalnız olmadığını kendine defalarca kere söylesede ruhun acı dolu iniltileri bedeni abluka altına almıştı. Nasırlı parmaklar tırnaklarını ruhun kürek kemiklerine geçirerek çaresizce çekiştirdi. Yırtılan deriden süzülen irin parlak derinin üzerinde silik bir iz oluşturdu. Bu çırpınış belkide yalnız olmadığını kendine kanıtlamak içindi.
Ruh debelendi acı çeken bedende.
Ve derinin altından sızan irin paslı mermere damlayarak sekiz harfi yan yana getirdi. Yalnızız..
Küf kokulu kelimeler ortaya saçıldı. Ve beden mağlubiyeti kabul ederek ruha boyun eğdi.
Acı çeken ruh bir kere daha kudretle uludu. Bu ruhun belkide ilk galibiyetiydi.
Keskin bir acı beynin paslı odacıklarını doldurdu. Her acıdan yükselen çığlık etli duvarlara uzun kirli tırnaklarını geçirdi. Tırnakların arasından ete süzülen zehir, baş ağrısı olarak kendini gösterdi. Genç kadın başındaki keskin ağrıyla kapalı olan gözlerini biraz daha yummuş, esmer pürüzsüz yüzü hafifçe buruşmuştu.Yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyordu.
Bir kepenk misali kapalı gözlerini usulca aralamaya çalıştığında gri hareleri etrafı puslu görüyordu. Gözlerini bir kez daha yumup açtıktan sonra kısık gözleriyle etrafı taramaya başlamıştı. Odaya kahverengi ve krem rengi hâkimdi. Hemen karşısında neredeyse bir duvarı kaplayacak kadar büyük bir kitaplık vardı. Hemen yanında ise kahverengi ahşap'dan yapılmış bir koltuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAYIN EVLATLARI "Askıya Alındı."
FantasyVe dağlar yankılandı Bir kurdun kükremesiyle Sükûnetin bozulduğu Zeyl kasabası, kan sürülmüş ruhlarında saklanmış pençesini çıkardı; Masum ruhların peşinde iz sürmüş tapınakçılar'a karşı. Ahzâb kasabasıyla eskiden beri süregelen bu iç çatışma iki k...