Bölüm 4 : Tanker

31 13 1
                                    

Sağladığım kazanç bana mutluluk vermişti nedensizce. Gölge'den çıkışım, Azazel'i yenişim, içeridekileri sömürüşüm... Gerçekten hoşuma gitmişti. Dudağımın köşesindeki gülümseme ile Boran'ın arabasının yanında gelmelerini bekliyordum. Çıkarken kabanımı almadığım için soğuk vücuduma sert bir şekilde çarpıyordu. 

Göğüslerimden ayak ucuma kadar işleyen soğukluk kollarımı bedenime sarma dürtüsü oluşturuyordu. Bakışlarım etrafı incelerken Boran ve Haylaz gülerek bana doğru geliyordu. Dışarısının içeriden daha sessiz olmasından kaynaklı aramızdaki mesafeye rağmen adım seslerini duyuyordum. Boran yanıma gelince kabanımı bana uzattı. 

Kasılmış bedenimle elinden kabanımı alıp üzerime geçirdim. "Harikaydın Bahram." Haylaz'ın övgüsünü yok saymaya çalıştıkça kelimelerini yeniden sıraladı. "Bugün sahalara dönüşünü kutlamalıyız." Sert bakışlarım gözlerine odaklanmış susması için bekliyordu. Ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi yarılamıştım. "Paramı ver Haylaz, fazla konuşma." 

Suratındaki gülümseme o kadar büyümüştü ki cık cıklayarak bana bir adım attı. Topuklu ayakkabılarım sayesinde ondan uzun duruyordum. Bakışlarını hafif yukarı kaldırıp alayla konuştu. "Vereceğim Bahram, vereceğim. Ama önce benim olanı kazanmalısın. Sözleşmeyi okumadın galiba. 1 trilyon kazanmadan para vermek yok." 

Duyduğum cümle ile yutkunmuştum. Bu şerefsiz paraya ihtiyacım olduğunu bildiği için böyle sözleşme hazırlamıştı. Seğiren gözlerimle ondan bir adım uzaklaştım. Bu benim için iyi olmamıştı. Bu paraya ihtiyacım vardı ve parayı almak için bu hafta deli gibi kumar oynamam gerektiğini bildiriyordu. Kafamı iki yana sallayıp ona dik dik baktım. 

"Yarın görüşürüz Bahram." İmalı cümlesinden sonra gülerek yanımızdan ayrıldı. Boran sessizce bir bana bir de Haylaz'ın arkasından bakıyordu. Sinirle elimi alnıma koyup bakışlarımı etrafta gezdirdim. Tam o sırada kumarhaneden çıkan Azazel ile kesişti gözlerim. Keskin bakışları bir avcının avını yakalamadan önceki hali gibiydi. 

Bakışlarını benden kaçırmadan olduğu yerden öylece izliyordu. Hissettiğim rahatsızlıkla hafifçe başımı sallayıp selam verdim. Başını sallamak yerine gözlerini kırptı. Boran'ın koluma dokunması ile bakışlarımı zorlukla ondan alabilmiştim. "Hadi gidelim artık." Kafamı sallayıp arabaya doğru adımladım. Kapıyı açarken içimdeki arkaya bakma dürtüsüne engel olamıyordum.

Tam arabaya binecekken başımı soluma çevirmiş bulundum. Hala orada beni izliyordu. Garip hissedip arabaya bindim. Boran arabayı son süratle olduğumuz yerden uzaklaştırdı. "Meyus, sence de Azazel'i bu kadar kolay yenmenin içinde bir iş yok mu?" Sorduğu soru ile bakışlarımı karanlık yoldan çekip kısa süre yüzüne baktım. 

Neden iş olacaktı ki, adamı yenmiştim. "Boran, beni hafife mi alıyorsun sen?" Sağa geçmek için dikiz aynasından arkasını kontrol etti ve direksiyonu çevirdi. "Seni hafife aldığım yok, ama Azazel'den bahsediyoruz. Adam bildiğin şeytan. Oyun vermez kimseye." Dedikleri beni düşündürtmüştü. Acaba kazanmak için başta bilinçli kaybettiğimi biliyor muydu? Dedikleri kadar varsa biliyordur. 

Oyuna getirmek isterken oyuna gelmiş olabilir miydim? İyi de neden böyle bir amacı olsun ki? Kafamı iki yana sallayıp düşünce bulutlarından kurtuldum. "Bilmiyorum" Kafamı yorgunluktan kaynaklı artık taşıyamamaya başlamıştım. Cama yaslanıp gözlerimi yumdum. 

Sabah güne yorgun bedenimle başladım. Tüm gece, yakamı bırakmayan kabusları görmüştüm. Yataktan yorgun bir şekilde kalkıp komodinimin üzerindeki aynadan kendime baktım. Gözaltlarım, maskaranın azizliğine uğramıştı. Kafamı iki yana sallayarak odamdan çıktım. Yönüm banyoya doğruyken arkamdan gelen sesle esneyerek arkama döndüm.

AZAZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin