3 gün sonra.
Nare karşısındaki masmavi göle bakıp iç geçirdi. Sabahın köründe nedenini bilmediği bir sebep onu buraya gelmeye zorlamıştı. Uykusundan aniden uyanmıştı ve bir saat sonra da kendisini burada bulmuştu. Göl'ün olduğu yönden gelen hafif rüzgarlı ama temiz havayı ciğerlerine çekerken buraya geldiği için pişman değildi. Aksine iyi hissettiriyordu buraya gelmek. Huzur buluyordu.
Günler önce mezarlıkta bayıldıktan sonra, ertesi sabah babasının evinde açmıştı gözlerini. Babası onu merak ettiği için aradığını ve mezarlıkta baygın şekilde bulduğunu söylemişti. Oradan da şoförü yardımıyla direkt evine götürmüştü onu. Babasının konuşma istediğini redd edip, açmaya hazırlandığı velayet davası ile söylediklerini duymazdan gelip derhal terk etmişti evi. Bir dakika bile tahammülü yoktu Güven Çelebi'ye.
Aradan geçen üç günün içinde Melek'le sadece bir kez görüşmüştü. Geriye kalan zamanını velayet davasında ne yapacağı ile ilgili düşünerek ve iş arayarak geçirmişti. Tabiki de kimse iş vermiyordu ona. Çoğu kişi Sancar'dan korkularından yüzüne bile bakmamış, bazıları da Gediz'le olan meseleleri yüzünden redd etmişti onun isteğini. İlk başta yapabileceğini düşünmüştü ama artık işinin çok zor olduğunu çok iyi biliyordu Nare. Hem Sancar hem de Muğla halkı onu burada barındırmamakta kararlıydı. Ve Nare'nin yanında ona yardım edebilecek, destek eli uzatabilecek kimsesi yoktu.
Yine de umutsuzluğa kapılmamaya çalışırken bakışlarını bulutları aks ettiren gölden alıp etrafta gezdirdi. O sırada birileri çarptı gözüne. Ondan bir kaç metre ötede taşların üzerinde oturup sohbet eden iki kişi.
"Ben hep bir yere ait olmak istedim biliyor musun? Ağaç gibi.. Böyle köklerim olsun istedim, dallarım olsun istedim. Bir ailem olsun istedim.." Nare içinden geçenleri tüm çıplaklığıyla anlatırken onu pür dikkat dinleyen Gediz'e baktı Nare burukça. Eski anıları gözlerinin önünde canlı kanlı duruyordu şu an. "Tam bir sınıfa alışıyordum, hop babamın tayini çıkıyordu başka bir ülkeye, biz oraya yerleşmek zorunda kalıyorduk. Ben de her yıl başka bir dil öğrenmek zorunda öğrenmek zorunda kalıyordum. O yüzden ne arkadaşlarım vardı, ne memleketim, ne de dilim." Gediz yüzünde hüzünlü bir gülümseme ile dinledi Nare'yi. Hem kendisiyle ilgili söylediklerini, hem Sancar'la ilgili anlattıklarını hiç kesmeden sonuna kadar dinledi.
Gediz onu hep dinlerdi zaten. Ne olursa olsun, dinlerdi. Asla dinlemeden yargısız infaz yapmazdı, onun duygularını düşünmeden konuşmazdı. Fazla merhametliydi hep. Nare burukça tebessüm edip bakışlarını yavaşça çekti anılarından. Ne olduğunu biliyordu az önce, bu yaşadığının ne olduğunu biliyordu. Bunu yıllar önce de yaşamıştı. Hastaneden taburcu edilip, akıl hastanesine yerleştirildikten sonra bir süre Sancar'la, annesiyle, babasıyla ve Akın'la olan anıları canlanıp durmuştu gözünde. Nereye baksa onları görür olmuştu hep. Bazen sesler, bazen görüntüler.. iyileşmek için yatırıldığı akıl hastanesi'nde bazen daha çok delirdiği zamanları olmuştu genç kadının.Yüzünde yer edinmeye devam eden buruk tebessüm yerine acı bir gülümsemeye bıraktı yavaşça. Yine aynı şeyi yaşıyordu. Birilerini kaybetmek, birileri tarafından suçlanmak, anlaşılmamak travmaların tetiklemeye başlayacaktı. Durumu gittikçe ağırlaşıyordu. Asla ve asla Gediz'in ölümünün onu bu denli etkileyeceğini düşünmemişti Nare. Adamın ölebileceğine ihtimal bile vermemişti gerçi. Her kes giderdi Nare'den, her kes terk ederdi onu, her kes yalnız bırakırdı. Nare de Gediz'i yalnız bırakırdı, hatta bırakmıştı ama Gediz'in de onu bırakabileceği aklına gelmemişti hiç. Aylar önce Gediz ona, 'ben seni hep göreceğim Nare' derken emin olmuştu Nare bundan. Ama bırakmıştı işte, gitmişti. Ve adamın yokluğu onu uçurumdan atladıktan sonra düştüğü duruma düşürmeye çalışıyordu. Çünkü Gediz yoktu ve Nare yine yalnızdı. Tıpkı akıl hastanesinde olduğu gibi, tıpkı kızını büyütürken olduğu gibi. Yine aynı şekilde Nare'yi ne dinleyen vardı ne de anlayan. Yavaş yavaş farkına varıyordu ki, Nare aslında akıl hastanesinden çıkarılırken iyileşmemişti. Kızını büyütürken, ona iyi bir anne olmaya çalışırken ve bir yandan da Akının psikolojik tacizlerine karşı koymaya çalışırken de iyileşmemişti. Nare aslında Muğla'ya dönene kadar hiç iyileşmemişti. Muğla'ya döndükten sonra başından tüm geçenleri Gediz'e anlatınca iyileşmişti Nare. Gediz hiç beklemediği şekilde ona inanınca, onu anlayınca, destek olunca iyileşmişti Nare. Sancar'ın, babasının ve Akının ona yaşattıklarından sonra hayatta ilk kez biri ona kalben inanmıştı, onu önemsemişti, onun için ağlamıştı, onu savunmuştu. Ve şu an eskiden olduğu gibi bunları yapan kimsesi yoktu Nare'nin. Ne Gediz ne de başka biri. İşte bu sebepten eski durumuna yavaşça geri dönüyordu Nare. Bundan korksa da, kaçsa da elinde değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Işıklı Yollar
Romance"Ama bir nokta var, bir yer var, bir çizgi var. Orayı aşınca dedim ki, sen de beni gör. Hı? Bir Gediz var de mesela.. Varmış de.." Sevdalılardan biri ölürse destan olur. İşte şimdi destan oldunuz. 37. bölümden sonrası