Alevleri görüyordum.
Ay'ı, yıldızları görüyordum.
İnsanları görüyordum.
Hepsi gerçekti, hepsi hayatımın bir unsuru, hepsi birer silik hayaldi adeta. Onları görüyordum ve bunu ne gözümle ne de kalbimle yapıyordum. Sadece görüyordum.
O sene, hayata doğru ilerlediğim yolun ortasında, tam ayaklarımın ucunda dipsiz bir delik oluşacağını düşünmezdim hiç. Hayatı tanıdığımı, yolunu ve şartlarını bildiğimi sanıyordum ama doğrusu hiçbir şey bilmiyordum ben. Hâlâ on üç yaşındaki çocuktum meğer, hayat o gün başlamış benim için.
Hyunjin yanımdan kaçıp gittiğinde peşinden gitmiştim fakat görmek istememişti beni. Neden olduğunu bilmiyordum, ona bir şey yapmamıştım ben, sadece sevgisini istemiş, sadece kişiliğine ve öğreteceklerinin müptelası olmuş bir şekilde bulunuyordum yanında. Ona zarar vermemiştim.
Fakat ertesi gün, kendi geldi yanıma. Onu hemen kabul ettim, ona sarıldım. Birlikte yine yollarda yürümeye devam ettik.
"Bana anlatmak istediğin bir şeyler yok mu?"
Yürürken sordum, ardından yüzüne bakmaya çalıştım ancak o yüzünü göstermeye pek hevesli değildi. İçim huzursuz olurken durup kendime çevirdim onu. Ve çevirdiğim an yara dolu yüzüyle karşılaştım.
"Hyunjin, bunlar ne?"
Gözlerim her bir morluk, her bir kurumuş kan lekesinde gezinirken sesimin yükseldiğini bile fark etmemiştim. Beklemediğim şeyler yaşanıyordu birkaç gündür, ve o kadar şaşkındım ki artık nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum bunlara.
Hyunjin ses çıkarmadı, gözleri tozlu yolda gezinirken başını eğik bir şekilde tutmaya devam etti.
"Hyunjin, ne oldu, lütfen anlat artık."
Ağlayacak gibiydim, kalbimde hissettiğim duygu karmaşası beni bunaltmaya ve korkutmaya başlıyor, olanları anlamlandırmaya çalışıyordum.
"Babamla tartıştık sadece."
Donuk bir ses tonuyla mırıldandı, önemsiz bir şeymiş gibi söyleyiverdi. Ama olmadığını biliyordum. Hyunjin'in annesi yoktu, babasıyla birlikte yaşıyordu ve babasıyla ona böylesine zarar verecek ne sorunu olduğunu bilmek istiyordum.
"Neden? Neden yaptı bunları sana?"
Her ne kadar gözlerine bakıp sorsam da cevap vermedi. Gözlerini gözlerimde tutmayı sürdürdü, ama sessiz kaldı hep. Belki gözlerindeydi cevap, belki orada saklıydı, fakat ben göremedim, anlayamadım.
"Babanla konuşacağım."
Onu bırakıp hemen arkamızda kalan eve doğru yürümeye yeltendim ancak o sırada Hyunjin hızla yanıma gelmiş, kolumu tutup beni durdurmuştu.
"Hayır Seungmin, böyle bir şey olmayacak, zamanı değil."
Sinirle ona döndüm.
"Ne zaman öyleyse?"
Soruma yine cevap vermeyerek bu sefer evin yanındaki lavanta tarlasına çevirdi gözlerini. Sinirle onu izlemeye devam ettim, belki bir şeyler söyler diye bekledim, ancak hiçbir kelime çıkmadı ağzından. Sadece gözlerinden aktı duyguları, birçok duygunun geçtiğini gördüm.
"Gidelim." dedi.
Onu durdurdum, hâlâ içimdeki öfke canlılığını korurken gözlerimi yüzüne diktim sert bir şekilde.
"Niye anlatmıyorsun bana?"
"Anlamazsın çünkü."
"Anlamaz mıyım, öyle mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bloody moon | hyunmin ✓
Fanfictiongözümle gönlümün arasındaki bağı koparan birini ağırlamıştım geçmişimde, adı hwang hyunjin idi. st:130421 fn:100521