bölüm dört : yaşayan yıldızlar

145 34 13
                                    

Bazen bir günbatımı sizi geçmişe götürecek bir zaman makinesi görevini üstlenebiliyor. Ne zaman o güneş yüzüme dokunsa düşünüyorum, acaba saf bir çocuk olmasaydım hayatım nasıl olurdu? Ben de hırçın, iri yarı yahut en önemlisi Hyunjin gibi bir çocuk olsaydım neler değişirdi hayatımda?
Elbette bunun cevabını verebilmek zor ve belirsiz. Belki aklım daha karışık olurdu, çünkü Hyunjin benden çok daha fazla şey biliyordu ve fazla bilgi fazla düşünmeyi ve fazla düşünmek de birtakım sorunlara yol açardı.
Sabahları neden kalkılıyor yataktan, neden yenilip içiliyor, akşam neden geri yatağa dönülüyor? Bu ve bunun gibi birtakım sorular çocukları, sağlıklı ve zengin insanları ilgilendirmez pek.
Düşünme denen şeyin çilesini çekmeyenler sabahleyin yataktan kalkmayı kıvançla karşılar, yiyecek ve içeceklerin olmasına sevinir ve başka bir şey istemez, çünkü bunlar onlar için pekala da yeterlidir.

Okulda birçok farklı karakterle tanışmıştım fakat fark etmiştim ki hiçbirinde Hyunjin'den aldığım havayı almamış, ve bu şekilde Hyunjin'e duyduğum o sevgi ve hayranlık yükselmiş, onu ne zaman görsem gözlerimden akmaya başlamıştı.
On yedi yaşına gelmiştim o yıl, büyümüştüm epey. Hyunjin ise on dokuz yaşında bir birey olmuştu. Yüzünde görülen o çehre daha da belirginleşmişti ve ne zaman o ifadeyi görsem onu olmak istediğim kişiliğin yüzü olarak görüyordum. Ve bundan dolayıdır ki beni büyülüyordu her seferinde, yanında olduğum vakit hayat daha büyülü ama bir o kadar da çıplak bir şekilde duruyordu önümde. Görebiliyordum her şeyi, tepedeki yıldızların gülüşünü ve parlaklığını görebiliyordum. Doğaya çevirdiğimde kafamı barışı ve katliamı görebiliyordum aynı anda.
Ve Hyunjin'e baktığımda gözlerindeki sevecenliği görebiliyordum. Olgunluğu da çocuksuluğu da, samimiyeti de yabaniliği de, şefkati de şeytaniliği de görebiliyordum. Bunlar beni o vakit korkutmuyordu çünkü ben sadece görebildiğim için seviniyordum yalnızca. Hiçbir şeyin farkında değildim tam olarak.

"Bak, yıldızlar bugün daha parlak."

Akşam vaktiydi, yemekten sonra ikimiz de daha önce birkaç kez buluştuğumuz yamacın üstüne yatmış gökyüzünü izliyorduk. Açıkçası bu, gün içinde hissettiğim kötü duyguların giremeyeceği bir sığınak gibiydi.

"Yıldızların ışığı hiç söner mi Hyunjin?"

"Eğer ölürlerse, evet."

"Yıldızlar ölür mü ki?"

"Elbette. Onlar da bizler gibi doğar, yaşar ve ölürler."

"Ya sonra?"

"O dipsiz mezarlara gömülürler sessizce. Fakat bazıları bunu yapmaz."

"Nasıl yani?"

Gözleri hâlâ gökyüzündeyken meraklı çıkan sesime güldü hafifçe.

"Bazıları parçalanır, toz ufak olur ve bu tozları üstümüze döker. Bazı inanışlara göre insanlar yıldız tozundan oluşur."

"Aman Tanrım," gözlerim ellerime gitti.

"Ben de yıldız tozundan mı oluştum gerçekten?"

"Her şey yıldız tozundan oluştu Seungmin. Kanındaki demir bile patlayan yıldızların, yani Süpernovaların sonucudur."

"Muhteşem!"

"Öyle, hayat muhteşem."

Biraz daha yıldızların üzerinde dolaşmıştı gözlerim, hayatın inanılmaz olduğuna bir kez daha düşmüştüm, bir kez daha hayal etmiştim uzağı. Kendimi bir yıldız olarak düşünmüş, uzayın o derinliğinde yüzdüğümü görmüş, büyük bir parlaklıkla parladığımı hissetmiştim. Ve o an bir yıldız olmak istemiştim. Gökyüzünde mutlulukla parlayacak, insanların bana bakıp dilek tutmasını sağlayacak bir yıldız olsaydım bunun ne kadar hoş olacağını düşünmeden edemiyordum. Ve öldüğümde tozlarım bir insanın üstüne dökülecek, ve o insanla birlikte yaşamaya devam edecektim.

"Baya seviyorsun yıldızları anlaşılan."

Hyunjin söylediğinde gülümsedim ve ona döndüm.

"Seviyorum. Her biri birbirinin aynısı gibi gözükse de hepsinin farklı olduğunu biliyorum. Ve bu beni heyecanlandırıyor, bir yıldıza sahip olmak istememe sebep oluyor."

"Yıldızlar sadece gökyüzünde olmaz Seungmin."

Kaşlarımı çattığımda devam etti.

"Yıldızlar gibi parlayabilen ve insanların gecelerini aydınlatabilen insanlar da birer yıldızdır aslında. Gözlerini kapattığında, karanlığın içine düştüğünde bunu aydınlatabilen bir yıldızın var mı?"

Bunu görebilmek üzere gözlerimi kapattım, her yer simsiyah olurken çok değil, birkaç saniye sonra bir ışık belirdi, ona odaklanırken büyüdü, gittikçe daha fazla parladı ve karanlığı yok etti. Kim olduğunu görmek için çabaladığımda onun Hyunjin olduğunu görmem beni şaşırtmadı.

"Evet," dedim gülümserken. "Var."

Kendisini kast ettiğimi anladı mı bilinmez, aynı şekilde gülümsedi o da. Ardından yanıma geri yatıp gökyüzünü izlemeye devam ettik. O vakit, kafasını bana doğru çevirdiğini hissetmiş, buna karşılık ben de ona dönmüştüm. Bunu yaptığım zaman yavaşça gözlerini yüzümde gezdirdi, ardından yaklaşıp öptü beni. Geri çekildiğinde bir şey diyemedim, sadece hafif şaşırmış bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim, o da güldü.

"Benden hoşlandığını biliyorum." dedi.

"Ben-"

"Bunun hakkında konuşmayalım tamam mı, sadece hissedelim."

Öylece gözleri yukarıyı seyrederken isteği üzerine sustum, cümlemi devam ettirmedim. Çünkü benim de tercihim buydu kuşkusuz, herhangi bir şey söylemek istemiyordum. Beni neden öptüğünü de sormak değildi amacım, o sebeple gözümü gökyüzüne geri çıkardım, sessiz kaldım ve yıldızları izlemeye devam ettim. Ancak bunu yapmama gerek yoktu artık, çünkü benim yıldızım gökyüzünde değil, hemen yanımdaydı.

bloody moon | hyunmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin