bölüm üç : ay'ın adımları

191 37 20
                                    

Zamanın ne denli garip bir şey olduğunu öğrenmiştim o yaşımda. Üzgünken yavaşlıyor, bana merhamet duyan gözlerle bakıyor ve işini gücünü bırakıp yanıma çömeliyordu. Mutluysam benimle yaşıyor mutluluğu, oradan oraya zıplıyor fakat bunu yaparken varlığını hissettirmiyor. Arkanızda gezen bir dost gibi, hep arkanızda yürüyor, sizi izliyor fakat hiçbir zaman durmuyor. Sadece yavaşlıyor, oldukça işine bağlı biri gibi ancak bunu ağırdan almasını da iyi biliyordu.

Bunun yanında günler geçiyor, bulutlar havada akıyor, rüzgarlar esiyor ve biz Hyunjin ile tahmin ettiğimden daha hızlı kaynaşıyorduk. Ben ona uzak bir adaya gömülmüş gizli bir sandık gözüyle bakıyor, o ise bunun farkında olarak bana korumacı tavırlar takınıyordu. Onunla geçirdiğim günlerden pek hoşnuttum; her cümlesi yeni filizlenen hayatıma bir damla su gibi düşüyor, dünyaya, hayata ve kendime bir adım daha yaklaşmama öncü oluyordu. Bu yüzden de esen rüzgarda siyah saçları bağımsız bir güçle dalgalanan bir bayrak gibi havada süzüldüğünde ona hayran olmaya başladığımı fark etmem geç olmadı.

Ayrı kaldığımız söylenemezdi birbirimizden. Bazen lavanta tarlasında buluşuyor, bazen bir ağacın altında, bazen de yollarda iki avare gibi yürüyorduk. Birlikte daha önce gitmediğimiz yerlere gidiyor, çevremiz hakkında sohbetler ediyorduk. Gördüğü ilginç şeyleri bir maceracı gözüyle inceliyor, ardından bana gösteriyordu. İlk defa gördüğüm şeyler hakkında taakkul etmeme yardımcı oluyor, bunu yaparken de yüzünde her daim samimi, tevazukar bir gülümseme bulunuyordu. Onunla birlikteyken bir keşif üzerindeymişim gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi, ellerinde meşale tutarak karanlık bir mağaraya giren iki genç olarak düşünüyordum ikimizi. Mağara ise sabit değildi, bazen hayat, bazen kenarda gördüğümüz bir kurbağa, bazen de kendi benliğimdi. Kendi adıma bir bilmeceydim adeta.

"Seungmin, bak!"

Önümdeki çiçekten gözlerimi çekip merakla Hyunjin'in yanına gittiğimde bana kırmızı, üzerinde benekleri olan bir mantarı gösterdiğini gördüm.

"Ah! Bu annemin bana okuduğu masal kitaplarındaki mantar."

Heyecanla mantara doğru uzanırken Hyunjin hızla beni durdurdu.

"Dur! Bu mantar zehirli bir mantar, öyle dokunamazsın."

"Ama nasıl," şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile geri çekildim. "Masallarda mantardan ev içinde yaşıyorlardı, nasıl zehirli olabilir ki?"

Kafam karışık bir şekilde sorduğumda Hyunjin şiddetli bir şekilde güldü.

"Ah, Seungmin, hâlâ çok masumsun. Masallarda yaşamıyoruz biz, masal dediğin gerçek olmayan ve hayal gücünden başka bir şey değildir,"

Geri bakışlarını mantara çevirdi.

"Bu sinek mantarı. Eğer bunu yersen kaba bir tabirle delirirsin. Olmayan şeyler görürsün ve zehirlenirsin. Çok tehlikeli gerçekten, fakat bir o kadar da ilgi çekici."

"Artık masalları sevmiyorum."

Yeşil otların üzerine oturdum. Bunun üzerine Hyunjin gülüp yanıma geçti.

"Nedenmiş o bakalım?"

"Neden olacak, her şey bir kurmacaymış, bir aldatmacadan ibaretmiş meğer. Eğer yanımda sen olmasaydın ve ben de bu mantarı yeseydim ölürdüm, öyle değil mi?"

"Eh, doğru elbet, ama o kadar da kötüleme. Masallar insanın dünyasını renklendirir, hayal gücünün temelinin oluşmasını sağlar. Hayal gücü önemlidir dostum, sakın küçümseyeyim deme. İnsan hayal etmelidir; başka gezegenleri, başka canlıları, geleceği, aklının ötesinde yaşam süren düşünceleri... Bunlar önemli şeylerdir, hayal kurmayan insan bil ki ölmüştür. Ve şu an kullandığımız şeyler de bir zamanlar hep hayaldi."

bloody moon | hyunmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin