Hyunjin ile aramda olan bağ bizlerle birlikte ilerlemeye devam etti. Bize ayak uydurdu, birer insanmışcasına nefes aldı, güldü, sevildi, sevdi. Fakat bir gün, aydınlıktan kaçtı, bir gölgeye saklandı.
Bununla beraber Hyunjin'in sözlerinde, dokunuşlarında ve gözlerinde bir farklılık vardı. Bana içten bir şekilde bakmıyor, elleri benden uzak duruyordu. Gözleri ise, orada sanki başka birileri vardı. Tanımıyordum onları, karşılarında çekingen bir tavır sergilemek zorundaymışım gibi hissediyordum ama kim olduklarını da fazlasıyla merak ediyordum.
"Gelmişsin," dedim hafifçe gülümserken. "Ama biraz geç kaldın sanki."
Yanıma bir şey demeden oturan Hyunjin, gözlerini yüzüme diktiği an yine görmüştüm birilerini. O olgun ruhun merkezinde oturuyorlardı sanki, tek değillerdi, birden fazlaydılar ve gölgenin içinde saklanıyorlardı. Fakat onları görebiliyordum, gözlerini bana dikmiş onlar karşısında susta durmamı bekliyor gibiydiler.
"İşim vardı, birkaç kişiyle görüşmem gerekti."
Sesi samimiyetten uzak bir şekilde kulaklarıma ulaşırken bir şey diyemedim. Ona inanmıyor değildim ancak huzursuz olduğu açıktı. Sinirli gibiydi, ama bundan çok çaresiz bir hali vardı sanki. Emin olamıyordum, Hyunjin çözülecek biri değildi. Onu tanıdıkça içindeki karmaşaya daha yakından tanık oluyordum.
Aradan yirmi dakika geçmiş, ona günümü anlatmış, okulda bir çocukla tartıştığımı, bunun üzerine kötü hissettiğimi söylemiştim. Beni rahatlatacak şeyler söylemesini beklerken birden parıldadı, o yabancıları ağırlayan gözlerini bana dikti öfkeyle.
"Hâlâ insanları umursuyor musun? Hâlâ onlardan etkileniyor musun Seungmin? Nasıl kendine böylesine aptalca bir zulüm uygulayabilirsin?"
Şok olmuş bir şekilde ona bakarken tısladı, elini saçlarından geçirdi ve aynı öfkeyle devam etti konuşmaya.
"İnsanlar kirli yaratıklardır. Bencillerdir, nankörlerdir, sahtekar ve yalancılardır. Ve sadece görmek istediklerini görür, duymak istediklerini duyarlar. Yorulduğunu görmezler mesela, dinlenmek istediğinde seni tembel olmakla suçlarlar. Seni bir oyuncak gibi kullanmaktan zevk alırlar. Yalnız olduğunda değil, gerekli gördüklerinde elini uzatırlar sana. Sana yaklaşmazlar çünkü sana acırlar çünkü sen düşmüşsündür bir kere yere, işte o zaman sana acıyarak üstünden geçerler. İnsanların yardıma muhtaç olduğunu mu düşünüyorsun? Oh, hayır. İnsanları ne kadar iyileştirirsen iyileştir yine sarılırlar kötülüğe. Çünkü herkes omzunda oturan bir şeytana sahiptir. Hepsinin davranışlarında bir samimiyetsizlik bulmak mümkündür, çünkü insanlar böyledir Seungmin. Gözyaşlarını yağmur sanarlar. Elini uzattığında senden önce iyileşirler, bir kere başkasında mutluluğu tatsınlar, seni öylece, hemen terk edip giderler."
Cümleler ağzından hızla çıktıktan sonra durdu, sustu, gözlerini yere dikti ve hızla nefes almaya devam etti. Bir şeyler demek istiyordum ama ne diyeceğimi bilmiyordum ve üstelik öyle sinirli görünüyordu ki onu daha fazla sinirlendirmekten korkuyordum.
İkimiz de sessizce durduk öylece. Ne o bir şey dedi ne de ben. Onun insanlara karşı bu kadar sinirli olmasında bir neden vardı, bunu biliyordum ancak soramıyordum, sorarsam yarasını deşecekmişim gibi hissediyor ve kendime kızıyordum. Çıkmaz sokakta kalakalmış gibi hissediyordum.
Hiçbir şey demeden önümdeki otları izlerken Hyunjin'in az öncekine nazaran daha sakin sesini duydum.
"Bağırdığım için üzgünüm," dedi. Ona çevirdim kafamı, yere bakıyordu.
"Ben sadece...Artık yoruldum."
"Neyden?"
"Mücadele etmekten. 'Bir' olamamaktan."
Ona yaklaşıp kolunu tuttum.
"Hyunjin... Nedir seni üzen?"
"Her şey. Ne yaşamak geliyor elimden, ne ölmek. Her şeyi düzmece ve aptalca buluyorum."
Yıllarca tanıdığım Hyunjin'in ağzından çıkmayacak cümleleri duyduğum an ağzım şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile açıldı. Çünkü tanıdığım Hyunjin değildi bu, benim gördüğüm Hyunjin yaşamayı severdi, yaşamın anlamına inanırdı, gözleri bilgece ve yaşam sevinciyle parlardı. Şimdi ise gözleri her şeye öfke duyuyor, bunun yanında etrafına yorgunlukla bakıyordu. Bir şey vardı onda, sanki ele geçirilmiş gibiydi. Buna inanamıyordum, inanmak da istemiyordum çünkü böyle olmasını istemiyordum. Ben bir cennet aramıştım ve Hyunjin'i bulmuştum ama o cennet değildi, o benim için yaşamın ta kendisiydi fakat şimdi gözlerinde gördüğüm o yer cehennemden başka bir yere ait olamazdı. Bana yaşamı anlatmış, önüme sermişti adeta ama şimdi kendisi kaçıyordu ondan. Anlam veremiyordum hiçbir şeye, neydi onu bu hale getiren, kimdi, kimlerdi?
Ona sarılmak için yavaşça yaklaştım fakat ayağa kalktı anında.
"Hyunji-"
"Gitmem gerek."
"Hayır, Hyunjin gitme, lütfen."
Fakat beni dinlemedi. Yüzüme bile bakmadan uzaklaştı yanımdan. Peşinden gittiysem de hızlandı, aydınlıktan kaçıp gölgelerin arasında kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bloody moon | hyunmin ✓
Fanfictiongözümle gönlümün arasındaki bağı koparan birini ağırlamıştım geçmişimde, adı hwang hyunjin idi. st:130421 fn:100521