Giray odadan çıktıktan sonra ben de arkasından çıktım. Yavaş yavaş kapanış saati yaklaşıyordu. Semih'le ve annemle uğraşacağım derken fark edememiştim. Hakan oturmuş kahve içiyordu. Beni görünce ayağa kalktı.
"Giray Abi niye öyle sinirliydi? Bir şey mi dedin?" dedi. Ben ne diyecektim ki? Ayrıca benim dediğim bir şey onu neden sinirlendirecekti ki?
"Hayır ben bir şey söylemedim. Hissesi mi düşmüş öyle bir şeylerdenmiş herhalde."
"Hisse mi? Ne hissesi? Onun buradan başka mal varlığı bile yok. Tüm parasını buraya harcıyor."
O zaman neden öyle demişti? Belki de söylemek istemediği bir şeyler vardı. Ben de çok üstüne gitmiştim sabahtan beri. İki gündür tanıdığım adam bana neden derdini anlatacaktı ki zaten?
"Öyle mi? Ben yanlış anlamışım demek ki." dedim. Kafasını 'umutsuz vakasın' der gibi iki yana salladı.
"Neyse... Üstünü değiştir de çıkalım artık." diye söylendi. Umarım bugün geri gelmem gerekmez. Bu gece evimde yatmak istiyordum.
Çalışan odasına gidip üzerimi değiştirdim. Çantamı alıp çıktığımda Hakan çoktan ışıkları söndürmüş, kapının önüne çıkmıştı.
"Bir saattir bekliyorum. Zaten eve gideceksin niye hazırlanman bu kadar uzun sürüyor?" Buna da ne oluyorsa laf sokmadan duramıyordu.
"Nereden biliyorsun eve gittiğimi? Belki başka bir yere gideceğim." dediğimde sırıttı. Sırıtık suratına güzel bir yumruk çakasım geldi.
"Bu kıyafetlerle fazla dışarıda dolaşmazsın diye düşündüm." dedi. Üstüme baktım. Gömleğim ve pantolonum epey kırışmıştı. Ters ters bakıp koluna vurdum. Hemen geriye çekildi. Sanırım o da benim gibi kendisine dokunulmasından pek hoşlanmıyordu.
"Kapıyı kilitlersin sen. Ben gidiyorum. Otobüsü kaçıracağım." deyip arkama bile bakmadan yürümeye başladım. Neyse ki durak uzak değildi. Zaten eve kadar yürümem gereken uzun bir yol vardı.
Hakan'ın arkamdan seslendiğini duydum.
"Bu saatte tek başına gidebilecek misin?" diye bağırdı. Sağ elimi kaldırıp salladım ve yoluma devam ettim.
Durağa geldiğimde bir yığın insanın beklediğini gördüm. Her şeye rağmen çalışmak zorunda olan ne kadar da çok insan vardı. Benim bakacak kendimden başka kimsem yoktu ama belki de kenarda duran, elleri nasır tutmuş adamın bakması gereken çocukları vardı.
Belki oturmuş, uykulu gözlerle yere bakan kadın yaşlı annesine bakmak için dişini tırnağına takıp çalışıyordu.
Hayat böyle zordu herkes için. Hepimiz aynı otobüse binip aynı ya da farklı yerlerde inip birbirinden zor hayatlarımıza adım atıyorduk. Her durakta ayrı bir dert bırakıyorduk. Omuzları, çantalarının ağırlığından çökmüş birkaç öğrenci kulaklıklarını takmış müzik dinliyordu.
Herkesin mola vermek için farklı yöntemleri vardı. Ben ise kendimi hiçbir zaman bir şeyler için uğraşmış gibi hissetmiyordum. Uğraşmaktan ziyade yaşama katlanmaya çalışıyordum.
Ailemle aram iyi değildi, arkadaşlarımla görüşemiyordum bu yüzden hâlâ arkadaşım oldukların da emin değildim, ailemin zoruyla başlayan saçma sapan ilişkimi bitirmek için bile kendi hislerimi kullanamıyordum. Nereye kadar böyle devam edecektim acaba...
Neredeyse ağzına kadar dolu olan otobüs durağa yaklaştığında herkes hareketlendi ve önce binmek için birbirleriyle mücadele etmeye başladı. Benim için sorun yoktu. Önce de binsem sonra da binsem aynı kalabalıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mola Bitti!
General FictionBazen hayata mola vermek, geriye dönüp nerede hata yaptığımızı görmek isteriz. Uyumadan önce kararlar alır, hiçbirini uygulamayız. Ancak değişim bizde başlar. Düşünme şeklini değiştirmek bile yeterlidir. Leyla da hayatını değiştirmek için uğraşanlar...