13.09.2016
Bacaklarım korkudan titriyordu, içimde anneme ve kardeşime olan sorumluluk duygusu yapmam gereken görevi bile yaptırmıyordu bana. Ama daha fazla bekleyemezdim. Belki şu an o adama karşı koyacak halde değildim, ama elbet zamanı gelecekti. Güçlü bir kadın olduğumda kardeşimde büyüdüğünde annem
kendine gelebildiğinde, gidecektim bu evden. Ayaklarımı yere sağlam basarak, kafamı yere eğmek zorunda kalmadan zorunlu hissetmeden gidecektim. Ama bunun için bu günlüğü ve mektubu güvenebileceğim birine vermem gerekiyordu. Beş yıl sonra nasıl verdiysem öyle gelmiş olması gerekiyordu. Üzerimde yıllarca anlamadan taşıdığım bu yükü geçen günlerde eski günlüklerimi karıştırırken bulmuştum. Kimsenin haberi olmadığı delildi bu günlük, ufacık çocuğun gördüğü psikolojik baskılar altında zihninde yaşadığı tüm acı verici şeylerin olduğu günlüktü bu günlük.. içerisinde çocuk yaşta anlamlandıramayarak yazdığım bir kaç cinayetin bulunduğu bir günlük, anneme uygulanan şiddetin yazdığı günlük.. Evet resmen bir seri katille birlikte aynı evin içinde yaşıyorduk.. Benim babam bir katildi. Kendi anne babasının Katiliydi, ortağının katiliydi.. ve hepsinin detayları bu günlükteydi... Koca bir dağın tepesine geldiğimde iki adım ötemde olan uçuruma dikkatlice baktım.. iki adım atsam ölmem an meselesiydi.. İki adım geriye gitsem yine ölmem an meselesiydi. Benim için ölüm hep yakındı, her zaman ensemdeydi.. Ama bu iki ölümün arasındaysa dağlar kadar fark vardı.. Ben o katilin rızasıyla ölmek yerine, kendi irademle bu uçurumdan atlamayı dilerdim.. Uçuruma bakarken dalmış, iki kolum birbirine bağlı dururken arkamdan gelen ses ile beklediğim kişinin geldiğini anlamıştım. "O kadar yakın durmak sencede ürkütücü değil mi? Ne izliyorsun uçurumun kenarında?" "Yakına gelip bakabilirsin ne izlediğime." "İyiyim böyle, çok merak ettiğimde söylenemez açıkçası, yarın hangi elbiseni giyeceğini düşünürken dalmışsındır eminim." Küçümseyici bir gülüş ile döndüm. "İnsanların dış görünüşe bakıp ne kadar ön yargılı davrandığını düşünüyordum. Kıyafetlerimi dert edinemeyecek kadar sevmiyorum bu hayatı maalesef." Bozulmuşa benziyordu bunu belli etmemeye çalışarak konuştu "Kusura bakma ben dünde bugünde seni öyle görünce yani ne bileyim çok neşeli cıvıl cıvıl cici kız duruyorsun." Gözlerimi kocaman devirip, daha fazla uzatmamak adına net ve keskin bir şekilde konuya açıklık getirmiştim. "Aileme göre yaşıyorum çoğu zaman hayatı, ama sana o notu bunun için vermedim. Senden başka bir şey isteyeceğim." Tek kaşını havaya kaldırıp sarı kıvırcık saçları tane tane rüzgardan dans ederken meraklı gözleriyle beni izliyordu. "Bizim okuldaydın değil mi? Burslu öğrenciydin yanlışım yoksa, burs iptal edilmişti sanki?" Sinirle gözümün içine bakıyordu. Amacımın küçümsemek olmadığını fark etmesi için sözlerime devam ettim. "Yanlış anlama lütfen seni küçük düşürmek için gelmedim buraya, asla. Ben böyle iğrenç bir durum içindeyken asla senin şu an yaşamına, gayret ve dürüstlükle devam ettiğin hayatına laf edemem zaten." "Beni buraya niye çağırdın? İşe gitmem lazım birde işimden olamam." "Selimdi değil mi?" Cevap vermek yerine kafasını sallamıştı. "Selim benim güvenebileceğim insanlar yok çevremde. Kimseye güvenemiyorum yani. Ama seni okuldanda tanıyorum, ne kadar dürüst ve sözünü tutan biri olduğunu biliyorum. Sen beni görmesen bile ben seni uzun zaman önce araştırmaya başlamıştım, şu hayatta güvenebileceğim kimse yok ve ben ilk defa işimi şansa bırakacağım. O şansta sensin Selim." Anlamlandıramayarak yüzüme bakmaya devam ediyordu "Eee bana mı aşık oldun ne oldu şimdi?" Dalga geçer gibi sorduğu bu soruya geldiğimden beri ilk defa gülümsemiştim. "Selim sana yurtdışında okuman için bir fırsat sunuyorum, annenin tedavisini ve buradaki bakımını ben üstleneceğim bizzat gidip geldiğim zamanlar bile olacak. Eğer teklifimi kabul edersen öncelikle üç tane kadının Hayatına dokunmuş olacaksın, onları bir cehennemden kurtaracaksın. Ayrıca birinide hakettiği yere yollamam için en büyük yardımcım olacaksın. Elimden geldiği sürecede yardımlarım hep sürecek merak etme. Yarın başıma ne gelir bilmediğim için bu çantayı sana vereceğim." Sağ elimde tuttuğum çantayı kaldırıp gösterdikten sonra sol elimdeki çantaya döndü yüzü "Bu çanta ise benim hayatım. Buna hiç dokunmadan açmadan sadece yanında götürüp saklamanı istiyorum. Benimle güvende değil ve Hayatımız bu çantayla değişebilir. İşte burada ilk defa işimi şansa bırakmış oluyorum. O şansta tam olarak sensin derken anlatmak istediğim buydu. Seni tanımıyorum ama lütfen yüzümü kara çıkarma" Merakla baktı çantama "Ne var o çantada?" "Günlük. Bu kadarını bilmen yeterli. Lütfen teklifimi kabul et lütfen. Her şey hazır paran burada okulun hazır, annenle ilgileneceğim." Stres yaptığı belliydi onu nasıl rahatlatabilirdim bilmiyordum kötü biri olmadığımı bilmesini çok isterdim ama belli ki gizemli günlük onu kuşkulandırıyordu. Yanına gidip elimdeki iki çantayı yere bırakıp ellerini tuttum. Tüm samimiyetimle gözlerinin içine baktım. "Benim bir kardeşim olacak biliyor musun? Ama benim yaşadığım hayatı yaşamasını istemediğim bir kardeşim. Benim için değil, daha doğmayan bir bebek için yardım et bana lütfen. Sadece 5 yıl, orada 12. Sınıfı tamamladıktan sonra istediğin bölümle devam edeceksin. Dil kursunada kayıt yaparsın. Hem dil öğrenmen daha kolay olur. Annen hep güvende olacak her gün yanına gideceğim Selim lütfen." Gözümün içine baktığında dayanamadığını anlamıştım. "Tamam istediğini yapacağım günlüğe gözüm gibi bakacağım. Ama buradan gitmeyeceğim." Sol elimdeki çantayı aldı daha sonra ise iki adım geriledi. "Beş yıl sonra görüşürüz. Evinin adresini sana kargonu getirdiğimde yani bana notu verdiğin gün öğrenmiştim. Merak etme hafızam iyidir. Kendine iyi bak o zamana kadar ailene göre yaşamaman gerektiğini öğrenirsin umarım. Ve umarım o üç kadına hayatlarını geri verebilirim, En çokta o küçük bebeğe." Ve gitmişti hiç bir şey dememe fırsat vermeden arkasına dönüp kendinden emin, yere sağlam basarak, kıvırcık sarı saçları güneşi üzerine çekerken gözden kaybolmuştu. Daha fazla orada durup dikkat çekmemek adına evime geri dönmek için yoluma dönmüştüm. Stres avuçlarımın içindeydi sanki, elimde tutuyordum her dakika her saniye strese girebilirmişim gibi tedirgin adımlarla geldiğim yolu yürüyordum. Az sonra hapis hayatı yaşadığım evin çatısını gördüğümde biraz daha rahatlamış hissediyordum. Tabii bu biraz sonra bahçede babamın beni beklediğini görene kadar sürdü. Sinirlendiği ellerini yaptığı yumruktan, anlında çıkan damardan belli oluyordu. Yavaş adımlarla babamın olduğu yere ilerlemiştim. Korkuyu tüm vücudumda hissedebiliyordum. Ensemde oluşan karıncalanmaları umursamamaya çalışıyordum. Zorla gülümseyen dudakları ile yüzüme çevirdi, sinirden kıpkırmızı olan yüzünü. Gözlüğünü çıkarıp yalancı baba rolüne sokmuştu kendini. "Kızım nerelerdesin sen, seni bekliyorduk bizde, misafirlerimiz var." Kolumu tutup yabancı korumaların yanından beni uzaklaştırdığında kolumu acıdan hissedemiyordum. Gözlerimde dolan yaşları gelmemesi için gözlerimi kırpmamaya çalışıyordum. Yanağıma eğilip ufak bir öpücük kondurup kulağıma o iğrenç, kin dolu sesi ile fısıldamıştı. "Seninle daha sonra görüşeceğiz." Tuttuğu kolumu sert bir şekilde ittiğinde kendimi çakıl taşlarının üzerinde bulmuştum. Elini verip kaldırma gösterişinde bulunduğunda. Zaten yiyeceğim dayağın haddi hesabı olmayacaktı, daha fazla nefret ile bakmadan kalktım olduğum yerden. Annemin bugün seçtiği pembe eteğim yırtılmıştı, dizimdeki acılara artık alışkındım bunun evdeki kimse için önemi yoktu, yarın kıyafetimin hali için bana söylenecek annem asla dizimdeki yara izlerine dikkat kesmeyecekti. Babam için ise bu yara değil onun düşman olduğu her vücutta olması gereken bir şeydi, daha doğrusu tüm insanlığın layığıydı, ona göre.. Tabii ki bunlar onu dışındakiler için öyleydi. Üstümü ellerimle bir kaç kez vurarak temizledikten sonra hızlı adımlarla bahçenin yan tarafında oturan misafirleri görmezden gelerek odama çıktım. Önce üstümü değiştirmem gerekti, daha sonra istedikleri prenses kız rolüne girebilirdim. Yukarıdaki odaya çıkmadan önce her zamanki gibi korkarak kapıyı açan Yaren teyze beni görünce rahatladığını belli eden bir nefes verdiğinde. Gülümsemiştim, "Hoş geldin kızım geç içeri, bende baban sandım." Yaren Teyze ben doğduğumdan beri yanımızda duran, işini gördükleri şeylere rağmen terk etmeyen tek insandı. Nedeni ise benmişim.. Ben doğmadan önce annemin gördüğü şiddete şahit olmuş, bırakmak için düşünüp durduğu o zamanlar hamile anneme, ve en çokta karnındaki bebeğe acıdığını söyler, o zamanlarda çok güçlüydün der hep o kadar dayağa daha doğmamış bir bebek değil sağlıklı yetişkin insan bile dayanamazdı diyede ekler. Yüzümdeki kocaman gülümsememi bırakıp odam için merdivenlere ilerdim. Odamdaki büyük ve gereksiz giyinme odasındaki kıyafetlere göz attığımda, kot pantolon ve bol lacivert oversize bir gömlek giydim. Beyaz spor ayakkabılarımıda giydikten sonra kendimi giyinme odasının kapısını kapattığımda yatağımın üzerinde oturan iki kişi ile ne yapacağımı şaşırmıştım. "Hoş geldiniz, içeri girebilirsiniz, hatta yatağımda kıkırdayadabilirsiniz. Çok kibarsınız benim sizi davet etmemi beklemeniz gözlerimi yaşarttı doğrusu." İki kolumu bağladığımda 13 14 yaşlarında kız ve benim yaşlarımda olan abisi olduğunı düşündüğüm çocuğa tek tek göz gezdirdim. İkiside kalkıp yüzüme masumca baktıklarında ne yapacağımı bilememiştim. "Kusura bakma, Yaren teyze burada durabileceğimizi söyleyince geldik, yatağa oturma konusunda geçerli bir bahanemiz yok." Ela gözlerinin içi dolu dolu mutluluk yansıtıyordu her yere. Kız kardeşine baktığımda masumca yüzüme bakıyordu. Mahçup görünüyorlardı ama en çok mutlu duruyorlardı. Kafamı önemsiz olduğunu belirtmek istercesine sallamıştım. "Önemli değil sizi görünce gereksiz tepki verdim bende sanırım." İkiside gülümseyerek baktığında. Bende gülümsedim oturmaları için tekrar işaretle eski yerlerini gösterdim. Oturmadan önce adını bilmediğim çocuk elindeki pamuk ve yara bandını göstermişti. "Bunu Yaren Teyze verdi bu arada, hiç beceremediğini ve onu çağırmanı söyledi başta,biz yardımcı oluruz deyince bize verdi. Sanırım babanla şakalaşırken kolunu bıraktığında yere hızlı çarptın. Baban çok üzüldü bu arada kızıp gitmene. Haddime değil ama gidip özür dilemelisin bence." Sinir beynime sıçradığında avuçlarımın içini sıktım. Elinde pamuk ve yara bandını çekerek aldım. "Evet haddin değil. Ben hallederim teşekkür ederim. Siz aşağıda bekleyebilir misiniz? Yaren Teyze size orada oturabileceğiniz yerde gösterir." Dedim. Ela gözlü çocuk affalamıştı. Daha çok afallardı insanların ne yaşadığını bilmeden konuşmak kolaydı. Boyu neredeyse benimle aynı olan ve aramızda çok yaş farkı olmayan kız beni kolumdan çekip koruma moduna girmişti. "Bu kadar şımarık olma, elindekilerim kıymetini anlaman gereken yaşı çoktan geçmişsin ama belli ki öğrenememişsin. Gel abi gidelim." Dedikten hemen sonra abisinin kolunu tutup çekmişti. Odadan çıktıktan sonra dolu dolu mutsuzluk olan gözlerimin yaşlarına izin verdim. Şımarmayı o kadar dilerdim ki, hayat bana onu bile çok görmüştü. Evde tek çocuk , zengin kız, annesi ile babası kafalarına çıkartmış ve daha bunun gibilerini o kadar duydum ki... Kimse neden bu konularda hassas olduğumı düşünmemişti. Hiç bir zaman. Daha az önce samimi bir şekilde gülümserken tek bir sözlerine verdiğim tepki yüzünden yine babasının kıymetini bilmeyen kız olmuştum. Yarı açık kalan kapıdaki Yaren Teyzeyi gördüğümde gözlerimi silmiştim. " Çağırmamıştım seni" diye söylendiğimde hemen elindeki pamukla pantalonun yırtık yeri temizlemesi için yeterli olmuştu. Krem sürüp bandı yapıştırdıktan sonra işini halletmenin verdiği rahatlıkla konuştu. "Ela gözlü kibar çocuk kız kardeşi homurdanarak annesinin yanına giderken elime verip yanına gelmemi söyledi daha sonra hızla gitti kardeşinin yanına." Kafamı sallayıp olduğum yerden memnuniyetsizce kalktım." Hadi gidelim." Deyip aşağı indik birlikte. Muhtemelen beni ailemin yanında şikayet ediyorlardır eğer bir şansım varsa erken giderim yanlarına. Masanın yanına geldiğimde herkese cici kız selamımı verip, annemin yanına oturmuştum. Yaklaşık üç ay sonra doğum yapacak olan annem gururla yüzüme bakıyordu. Ona hafifce gülümsedim. Sanırım tehlike yoktu. Masada arada bana gelen konulara kısa ve kibar cevaplarımla karşılık vermek dışında tek görevim olan çatalla ve yemekle oynama seansımı yerine getiriyordum. Hava karardığında adının Şafak olduğunu öğrendiğim kibar ve adeta etrafına neşe saçan adam karısının kucağından incitmeden uyuyan bebeğini aldı. Omzuna güzelce yatırdığı minik bebekten sonra, Yağmur Hanımın elinden tuttu, kibarca dudaklarından ufak bir öpücük bırakmıştı elinin üzerine. Koluna girebilmesi için kolunu büküp Yağmur hanımda koluna girdikten sonra ışıl ışıl gözleriyle birbirlerine baktılar saniyelerce. Annem hayranlıkla izlerken, babam gitmeleri için yol bekliyordu adeta. Adının poyraz olduğunu öğrendiğim ela gözlü çocukta aynı şeyi kardeşi, Yankı için yaptığında, yankının kıkırdamaları benimde gülümsememi sağlamıştı. Gözüm babama kaydığında gözlerimi kaçırmıştım. Çünkü tamda o an o da bana bakıyordu. Yankıda Poyrazın koluna girdiğinde artık hepsi tamam sayılırdı. "Her şey için çok teşekkür ederiz Kerim bey, biz çok memnun kaldık bugün sizinle böyle keyifli bir gün geçirmekten. Şirkette tekrar görüşürüz. Bir dahakine bizdeyiz bu arada" Dedikten hemen sonra geldiğinden beri yüzünde hep var olan gülümseme ile bize dönüp iyi akşamlar demişti. Annem kibarca aynı şeyi söylerken ben gülümsemek ve başımı sallamak ile yetinmiştim. "Büşracığım bizede bekliyorum, bebek ile ilgili daha sonra geniş zamanda tekrar konuşuruz. Her yeni bebek bir başka tecrübe insana." Dedi neşeli sesinden asla ödün vermeyen Yağmur Hanım. Annem gülümseyip geleceğini söylemişti. Ela gözlü çocuğun gözleri gözlerime değdiğinde, karanlıkta bile çok güzel parladığını farketmiştim. "Görüşürüz. Odadaki kibar sohbetin için teşekkür ederiz." Dediğinde oldukça şaşırmıştım. Yankıda şaşırmıştı benim gibi. Şaşkınlığımı fark etmesi zaman almamıştı. Gülümsemesi büyürken Yankının ise homurdanmaları başlamıştı. Annem varlığımı dirseğime attığı çimdik ile belli etmişti. "Kızım arkadaşların seninle konuşuyor." Zoraki gülümseme ile yüzüme bakıyordu. Olduğum şaşkınlıktan biraz kurtulmuştum, "Ben teşekkür ederim kibar tavsiyeleriniz için." Derken gözlerimi Ela gözlü çocuğun gözlerindeydi. Daha sonra gözlerimi Yankıya çevirip devam ettim. "Yanlışım olduysa lütfen affedin." Sıcak bir gülümseme ile ikisinede bakınmıştım. Bu sefer evet artık ikiside eskisinden daha çok gülümsüyorlardı. Dolu dolu bakan mutlu gözleri ile tek tek aramızdan ayrılmışlardı. Sonrası cehennem.. Eve girdiğimiz an etrafındaki en yakın vazoyu kıran Babam. Yine birilerinin mutluluğuyla mutsuzluğu bulmuştu. Sessizce odama çıkmak için merdivene döndüğümde saçımda kuvvetlice tutulan bir el ile kaskatı kesilmiştim. Gözlerimdeki yaşlar bu anı beklercesine sırayla yüzüme akın ettiğinde, kendimi yerde bulmuştum. Yüzüme dikkat kesilip karnıma vurduğu sert bir tekmeyle ağzımdan çıkan sesi kesmem için daha büyük bir darbe almıştım. "Kes sesini. Sana evden ayrılman gerektiğini, hele benim işim için önemli bir akşamda kim söyledi he kim? Nereye gittiğini sanıyorsun sen bana söylemeden?" Kafamı saçlarımı çekiştirerek devam etmişti konuşmaya. "Sana milyonlarca kez söyledim. Bu evden anca ölünle çıkabilirsin. Onuda ben istersem. Artık şu tavırlarından vazgeç. Ben istemediğim sürece nefes bile alamazsın." Kafamı yere vurduğunda beynimin içi zonklamıştı. Gözyaşlarım akın akın ederken annemin kapının oraya çökmüş sessizce elinden bir şey gelmediği için ağladığını gördüğümde bu sefer yüzüme yediğim tekmeyle. Burnumdan gelen yaşı umursamamaya çalışıp olduğum yerden acıyla inleyerek kalkmaya çalışmıştım. Vücudumun dayanamadığı son nokta ise yüzüme yüzüme aldığım yumruktu. Sesimi ilk defa çıkartmıştım. "Biz özgür olacağız. Biz sana boyun eğmeyeceğiz." Acıyla derin bir nefes alıp devam etmiştim. "Kardeşim ve ben o çocuklar gibi kıkırdayarak bir hayat geçireceğiz. Annemi çok mutlu edeceğim o artık kan görmeyecek. En önemliside asla annem gibi olmayacağım kimseye kanmayacağım. Bana emirler yağdıramayacaksın Kerim AKÇA." Sonrasında ise sinir krizi ve karnıma aldığım darbelerin yanı sıra iki eliyle boğazıma sıkması. Annemin daha fazla dayanamayıp, araya girip, daha sonra onunda yediği dayakları gördükçe kardeşim ve anneme yardım edebilmek için elimle yanlarına gitmeye çalıştığımı fark eden babam, kafamı defalarca sertçe yere vurup sürttüğünde burnumdan gelen kanların ağzıma bıraktığı metal iğrenç tat, bilincimi kaybebetmemek için direniyordum. Evden çıkmasını annemi rahat bırakması için direniyordum.. Kapının sesi kulaklarımı doldurduğunda son gördüğüm ve duyduğum şey ise annemin acı ile gülümserken yüzüme dönüp "Gitti kızım. Geçer birazdan siniri, biliyorsun babanı aslında sever bizi." Gözyaşlarının son söylediğine eşlik etmesiydi.. Devamını hatırlamıyordum.. Daha sonrası Kerim AKÇA gibi karanlıktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZİ KALIR
Teen FictionKoca bir dağın tepesine geldiğimde iki adım ötemde olan uçuruma dikkatlice baktım.. iki adım atsam ölmem an meselesiydi.. İki adım geriye gitsem yine ölmem an meselesiydi. Benim için ölüm hep yakındı, her zaman ensemdeydi.. Ama bu iki ölümün arasınd...