🔗6'Titreyen Göz

62 9 0
                                    


🔗

Kim Seokjin, yoğun bakışlı gözlerini çevirip camdan dışarı baktı. Gri bariyerler bir su gibi akıyor ve bulanıklaşıyordu, hız seviyesi yüksek hareket eden araba yüzünden dışarıdaki hiçbir şeyi seçemiyordu. Zaten bunu arzulamıyordu da, görmek istediği bir şey yoktu. Bazen küçük camdan kendi dalgın, ifadesiz yüzünü görüyor, hemen ardından gözlerini çeviriyordu. Bu zamanlarda kendini görmeye bile tahammülü yoktu.

Oturduğu arka koltukta bir bacağını diğerinin üzerine attı, siyah özel tasarım takım elbisesinin paçaları hafifçe yukarı çıktı. Koltuğunun kenarındaki bardak bölmesinden dolu viski bardağını parmakları arasına alıp birkaç yudumda boğazından aşağıya gönderdi.

Rahatlamak için bir şeyler içmesi gerekiyordu ama uzun zamandır kenarda unuttuğu bardağın içindeki buzlar eriyerek tuhaf bir tat bırakmıştı. Yine de bunu umursamadan yudumlamaya devam etti.

İçki bedenini uyuşturmadı, tıpkı zihnini uyuşturamadığı gibi.

Şu an tek ihtiyacı uyuşuk bir zihindi ama bunu yapamayacağını biliyordu. Bu yüzden küçük bardakla yetinmeyi tercih etti. Birkaç küçük yudumda bitirdi viskisini. Gözleri bardağı tuttuğu ellere kaydı dikkatsizce.

Az önce hırpalarcasına silmiş olsa bile hâlâ kan vardı parmaklarının üzerinde.

Şoför koltuğunun arka bölmesinde bulunan küçük gözden bir ıslak mendil daha alıp parçalamak ister gibi sildi ellerini. Her küçük kırmızı noktayı gözden kaçırmayarak temizlemişti parmaklarını. Hırsından, nefretinden ve iğrentisinden kızarmıştı parmakları. Hemen altında bulunan çöpe attı kanlanmış bezi.

Gözlerini sıkıca kapatıp başını arkasına yasladı. Biraz önce yaptığı şeyler zihninin bir köşesinde dolanıyor, görüntüler silinmiyordu aklından. Yine birilerinin canını almıştı. Birilerinin en son gördüğü insan olmuştu, nefretle bakmıştı, son nefesini hissetmişti.

Soğukkanlılıkla öldürmüştü.

İçindeki acıma duygusunu yıllar önce öldürdüğü gibi.

Yüzünü sıvazlamak için kaldırdığı elinde, bileğine takılı saatini gördü. Saatin üstünde duran ok işaretlerine ve arka kısmına bağlı olan kuş tüyleri şekli gözüne ilişti. İçinde biriken öfkeyle akrep ve yelkovanı birbirinden ayırmak, saatin her bir santimini, pırlantasını, kordonundaki küçük metalleri ayırmak istedi. Saati parmakları arasına alıp bir yumruk savurmak istedi duvara doğru.

En azından elimde kırılır, bir daha silah tutmak zorunda kalmam.

Derin bir nefes aldı.

Kim Seokjin, dar ve izbe olan küçük depoya girdiğinde kötü koku burnunu sızlattı. İstemsizce yüzünü buruştururken elindeki silaha daha sıkı tutundu. Arkasındaki adamlar o içeri girdiğinde kapıda el pençe durarak onun çıkışını beklemeye koyuldu.

Depoda duran diğer iki adamıysa elleri bağlanmış, yerde oturan ve yüzü gözü kanlar içinde duran adamın başında dikiliyordu. İkisi de takım elbise giymiş, saçlarını sıfıra vurmuş, uzun boylu ve kalıplılardı.

Seokjin hepsinin seri üretim robot olduklarını düşünüyordu. Birbirlerinden bir farkları yoktu, yüzleri gülmezdi, konuşmazlardı, elleri sürekli önlerinde birleşik olur, patronları içeriye girdiğinde selam duruşu vererek başka bir şey yapmazlardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Bir duyguları olduğunu düşünmüyordu Seokjin. Yüzleri metal gibi sertti, birkaçında yaralar vardı. Birinin gözünün hafif şehla olduğunu biliyordu. Bir çatışma esnasında gözüne sert bir darbe yiyen adamın gözbebeği hafifçe kaymış, retinasına zarar vermişti. Bu yüzden onu gördüğü ilk andan beri unutmamıştı.

GÜMÜŞ MASKE |bangtanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin