🔗Park Jimin neredeyse bütün gün uyumuştu.
Oturduğu koltukta en son telefonla mesajlaştıktan sonra baş ağrısı bedenini terk etmeden önce uyuya kalmıştı ve ağzında sabahın verdiği garip tatla, açık pencereden yüzüne vuran yeni doğmaya başlamış güneşin ışığıyla uyanıp gözlerini kısarak etrafına bakmıştı.
Her şey dağınıktı. Sadece ev değil, zihni de bir o kadar karmaşıktı.
Önce kendine gelmek için biraz oyalanıp masanın üstündeki suyunu içerek garip tadı gönderdikten sonra bir an koltukta kasılıp kalmış hemen sonra başını iki yana sallayıp kalkmıştı. Etrafı uyuşuk hareketlerle toparlarken neden koltukta uyuduğunu hatırlamaya çalıştı.
Zihni dün gecenin kırıntılarını aklına kazımaya başladığında eline aldığı kitapları bırakarak sarsak adımlarla kapının önüne ilerledi. Evin kapısını açtığı anda görmeyi istediği tek şey bomboş koridordu, hiçliğin olduğu her şeydi ama o bunun aksine kapının önünde duran polis memurunu görmüştü.
Derin ve yavaş bir nefes verdi. Kaç gün bu olayın devam edeceğini düşündü bir an. Jeon Jungkook, kapının açılmasıyla hızla ona dönmüş yaslandığı duvardan destek alarak tek hamlede ayağa kalkmıştı.
Saçları dağılmıştı, kıyafetleri kırışmıştı ve üstündeki gömleğin birkaç düğmesi açıldığı için teni gözüküyordu. Gözleri kızardığı için küçük gözleri ağlamaklı gibi duruyordu. Hiç uyumamışa benziyor, diye düşündü Jimin. Düşüncelerini desteklemek için dudaklarını araladı.
"Bütün gece kapının önünde miydin sen?" dedi şaşkınlığı bariz olan sesiyle. Gözlerini anlamak istercesine açmış, dudaklarını aralık bırakmıştı. Jungkook onun bu şaşkın haline gülümsedi.
"Sorun değil, efendim. Alışık olduğum bir durum."
Jimin başını iki yana sallayarak gözlerini kapattı. "Delirdin mi sen? İçeri gir."
"Burada olmam daha iyi efendim." Jimin kapının eşiğini genişletip eliyle içeriyi işaret etti. Bakışlarında bir keskinlik vardı, itiraz istemediğini gösteriyor gibiydi.
"İçeriye girer misin lütfen? Ayrıca bana efendim demeyi de kes." Jungkook önce ellerine sonra bakışlarına baktı. Kararsız olduğu belliydi, bir şeyleri tam yapmak istediği görünüyordu. Kesinlikle biraz daha enerjisi olsa dışarıda dururdu ama üç gündür doğru düzgün uyumamış, üstüne de bir katil yakalamak için uzun süre koşuşturmuş, sokakların altını üstüne getirmişti. Şimdi ona yapılan bu teklifi reddetmek içinden gelmese de kabul etmemesi gerektiğini düşünüyordu.
Jimin ofladı. "Bak içeriye gir tamam mı? Zaten dışarıdan bir tehlike gelirse beni evde de koruman gerekmez mi? Ayrıca zannetmiyorum manyağın birinin sabahın bu saatinde gelip benimle uğraşacağını. Devlet başkanı bile uyuyordur şu an."
Jungkook onun söylediklerine karşı hafifçe gülümsedi, dudaklarının yana kıvrıldığını görünce Jimin ilerleyip onu kolundan içeri çekiştirdi. Jungkook karşı koymadan içeriye adımını attığında bedeni hafifçe sendelese de çabucak toparladı.
Kapıyı arkadan hızla kapattı Jimin ve Jungkook'u kolundan tutarak ilerletti salonuna doğru. Dağınık salonu görünce Jungkook istemeden olduğu yerde durakladı, hemen arkasındaki Jimin'e baktı, Jimin onun bakışlarını takip ettiğinde dağınıklığın altından koyu renkleri bile gözükmeyen koltuklara döndü, bir adımda öne geçip koltukta bir yer açtıktan sonra masanın üzerini toparlamaya başladı.
Jungkook kendisi için açılan koltuk boşluğuna yavaşça oturduktan hemen sonra etrafta öylece dolaşan Jimin'i izlerken gözleri istemsizce kapanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ MASKE |bangtan
Fiksi Penggemar"Sen onların dağınık kaderlerini birbirine bağladın, Kim Namjoon." diye fısıldadı geceye doğru genç kadın aklından geçenleri kelimelere dökerken. Birilerinin mutlu olması için birilerinin üzülmesi gerekiyordu, birilerinin sonu için diğerlerinin yol...