6. Just one truth

168 31 22
                                    







"Anlatabiliyor muyum?"

Anlattıklarımın ardından sessizce yürümeye devam etmiştik. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Yabancı ara sıra bana bakışlar atsa da, bir konuşma başlatmaya çekinir gibi bir hali vardı. Benimse tek derdim Jungkook sayesinde yeniden kurcaladığım anıların geri getirdiği acıyı göndermekti.

Nefes alamadığımı hissettiğimde üzerimdeki tişörtün boynunu tutup çektirmiş, dudaklarımdan bıkkın bir nefes dökmüştüm.

"İyi misin?" Dedi bunu fark ettiği an. Belli belirsiz başımı salladım, gözlerimi onunkilere değdirmemeye dikkat ettim.

"Ne zaman gideceksin?" Diye sordum. Bir an duraksayacak gibi oldu.

"Gitmemi mi istiyorsun?" Dediğindeyse tepkisinin sorumu yanlış anlaması yüzünden olduğunu anladım. Kafamı iki yana salladım.

"O anlamda değil. Telefonda konuşurken çok meşguldün, muhtemelen bir şeyleri ekip buraya geldin. Bu yüzden ne zaman gitmen gerektiğini soruyorum."

"Ah," diye mırıldandı. "Bu gece özgürüm."

"Peki sen ne zaman gideceksin?"

"Sanırım," diye mırıldandım. Bakışlarım gözlerine dokundu, şapkasının altından seçebildiğim iri gözlerine odaklandım. "Sen gittiğinde." Önce gözlerini kırpıştırdı, ardından sonuna kadar kısılmasına sebep oldu.

"Harika!" Dedi bakışlarını yola çevirerek. "Sohbet edecek zamanımız var." Elimde olmadan kıkırdadım. Anlaşılan yabancı konuşmayı seviyordu. Eh, sorun değildi, ben de onun yanında konuşmayı seviyordum.

"Bir otele mi gitsek?" Dedi birden durup bana dönerek. Ani hareketi ve anlam veremediğim isteği yüzünden gözlerim büyüdü, "Ne?" dedim titreyen sesimle.

"Daha rahat konuşabileceğimiz bir yer. Üstelik etraf karanlık ve geç." Dedi omuz silkerek.

"Restorana gidemez miyiz? Orda da konuşabiliriz." Dedim çekinerek. Ondan korktuğum falan yoktu, sadece anlık isteği beni afallatmıştı. Ve doğrusu, biraz da gerilmiştim.

Kafasını salladı. "Üzgünüm, güzel yüzümü tehlikeye atamam." Dedi, kıkırdadım. Ellerim ceplerimi bulduğunda ona haylaz bir bakış attım.

"Çirkin olduğuna eminim." Dedim bilmiş bir tavırla. Yeniden duraksayacak gibi oldu, bu kez endişelendim. Şaka yapmıştım, fakat sözlerimin onu incitebilme ihtimali aklıma gelmemişti. Belki de bu konuda özgüvensizdi, düşünmeden konuşuyordum.

Tam dudaklarımı aralayarak özür diliyordum ki yabancı önce davrandı. "Çirkin olsam beni sevmez misin?" Dedi birden ve bu geceki en büyük afallamamı yaşadım. Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım, göremediğim yüzü ifadelerini seçmemde yardımcı olmadı.

Yabancı kaldırımın ortasında durmuştu, ben de onun yüzünden durmak zorunda kalmıştım. Aslında sorusuna cevabım açık ve netti, fakat bir anda garip sorular sorması beni hazırlıksız yakalamıştı. Bunları beklemiyordum, şaşkınlığım bu yüzdendi.

Onu cevap için çok bekletmenin doğru olmayacağını bildiğimden hemen dudaklarımı araladım: "Severim." Dedim net bir sesle. "Nasıl göründüğün fark etmez ki, sohbetimiz şimdiki gibi zevk verdiği sürece seni severim. Yüz güzelliğin sadece ihtiyaç duyduğun bu maskelerle dalga geçme yöntemim. Nasıl göründüğünü pek önemsemiyorum." Dedim. Hala ifadelerini göremiyordum, fakat ağır ağır kafasını sallamıştı.

"Yine de kim olduğunu merak etmiyor değilim." Dedim yeniden yürümeye başlarken. Birden bakışlarını kaldırdı, yüzüme baktığını hissettim, bense ona dönmedim.

sense of freedom || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin