"Kim Taehyung!" gözlerim daldığı noktadan ayrıldı, başımı hızla kaldırdım ve bana iğrenme ile bakan kadının gözleriyle kesiştim. "Gecenin bu saatinde telefonunun sesini kısmanı söylememiş miydim sana? Lanet telefonu ya tamamen kapat ya da defol git konuş. Televizyon izliyorum burada."
Sanki o ana kadar kulaklarım onun sesi dışında tüm her şeye sağırdı da dudaklarından dökülenler algılarımı açmıştı. Birdenbire açık televizyonda dönen haberlerin sesi ve telefonuma gelen kesintisiz arama andı anda bana nüfuz etmiş, korkuyla ellerim telefonu kavrayıp gelen aramayı açmıştım. Kim olduğuna bakamamıştım bile, bedenimi saran titreme böyle ele geçirmişti ruhumu.
Adımlarım hızla odadan ayrılırken, kapıyı arkamdan kapatmış ve kendimi yukarı katta olan bana ait olduğu söylenen, ama hiç de öyle hissetmediğim odaya atmıştım ve tüm bunlar yaklaşık on saniyemi almıştı.
"Taehyung?" diyen sesi duydum o an. Ben kendi koşuşturmamın ortasındayken ne tonunun rengini ne de kim olduğunu anlamamıştım, bir cevap dökülmemişti dudaklarımdan fakat kendi zindanıma kapandığım sırada yeniden seslenmişti adımı.
"Taehyung?" Yabancı derin bir endişe taşıyordu. İliklerime kadar vuran soğuğun sebebi ne az önceki korku ne de dışarıdaki havaydı, tam olarak sesi beni yeni bir titremeye hapsetmişti.
"Yabancı?" dedim şaşkınlığımı atlatamadan. "Bir şey mi oldu? Sorun ne?"
"Taehyung," diye sızlandı yeniden. Telaşı telefonun bu tarafından bile seziliyordu. Onunla telaşlandım. "Neredesin şu an?"
"Ben..." dedim bir anlık duraksamayla, etrafıma baktım, sonra elimde olmadan derin bir iç çektim. "Öylesine bir yerde."
"Etrafında televizyon var mı?" Odanın içindeki küçük, eski model televizyona değdi bakışlarım, kapalıydı, orada yıllardır bana eşlik ediyordu.
"Evet-"
"Lütfen, televizyondan uzak dur. Taehyung," dedi, derin bir nefes aldı, sesi korku doluydu, "İnternetten de uzak dur. Sakın hiçbir yere girme, mesaj gruplarına bile."
Kaşlarım çatıldı, kafam iyice karışmıştı. "Bir sorun mu var?"
"Taehyung, girme işte-"
"Bu işe yaramayacak," diyen bir ses duydum. Yabancının yalvaran tonunun ardından kulaklarımı doldurmuş, onun sinirle anlamadığım bir şeyler homurdanmasına neden olmuştu.
"Halledeceğim," dediğini duydum sadece. Sesi öfkenin karanlık yüzünü saklıyor, görmediğim yüzünde çatılmış kaşlarını hayal edebiliyordum. Yabancının sessiz öfkesi benim kanımı dondurmuştu. Telaşı ruhuma işlemiş, korkusu elimi ayağımı birbirine dolandırmıştı.
"Taehyung," Dedi sonra umutsuz bir sesle.
"Tamam," dedim sakince. "Anlıyorum, merak etme. Uzak kalırım her yerden. Ama ne kadar sürecek bu?"
"Birkaç saat. Beni göreceğin birkaç saat boyunca bunu senden istiyorum sadece olarak. O yüzden lütfen, küçücük bir bakış bile atma."
"Buluşacak mıyız?" dedim dediklerinin korkusunu es geçip kendi heyecanımı ortaya atarak.
"Evet," dedi derin bir nefes daha verirken. Sesi kırgın ve kızgın geliyordu. Oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuğun mızmızlığı vardı tonunda. İşlerin yolunda gitmediği açıktı ve ne olduğunu anlıyordum, muhtemelen yabancı kimliğini açığa çıkaracak bir şeyleri benden saklıyordu. Ben, onun istekleri için hareket etmekten hiç çekinmezdim, eğer görmemi istemiyorsa merakımı kapatıp bakmamasını bilirdim. Bana kendi geleceği güne kadar onunla birlikte akıntıya kapılmak şu hayatımda yapabileceğim tek güzel şeydi. Bana iyi gelen tek şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sense of freedom || taekook
Romance"Gündüzleri günün yıldızıyım, geceleri bir sokak yürüyüşçüsü. Birinde istediğim her şeye sahibim, diğerinde ihtiyacım olan. Fakat hiçbirinde seninle hayatlarımızdan kaçamak yapıp buluştuğumuz bu anlardaki gibi özgür ve huzurlu hissetmiyorum." 211120