Merhaba sevgili okur ben Donna Del Cileo nasılsın? Hatırlarsan bir önceki bölümde içimizdeki ruhumuzdan bahsetmiştim ve ruhumuzu hissetmek için kendimizi sevmemiz gerektiğini anlatmıştım sana. Sonra fark ettim ki mademki kendimizi sevmekten bahsediyoruz o zaman bu konuyu biraz daha açalım. Bu gün sana okuduğum ve çok sevdiğim bir kitabın içinde bulunan masaldan bahsederek açıklayacağım bu konuyu.
Çok eskiden bir ülkede Çopçop diye bir adam yaşarmış... Çok iyi kalpli ve saf bir insanmış. Biraz büyük bir burnu, yamuk yumuk gözleri olduğu için çocukluğundan beri bazı arkadaşları, 'Koca burunlu Çopçop... Gözlerin nerede?' diye dalga geçermiş. O da ne yapsın, arkadaşlarıyla beraber gülermiş çünkü bütün arkadaşlarını çok severmiş.
Hep çirkin olduğunu düşünürmüş...
Küçükken boş zamanlarında yediği zeytin çekirdeklerini biriktirip taşa sürterek düzleştirip tutkalla yapıştırarak küçük küçük masalar sandalyeler yapmayı çok severmiş.
Ancak arkadaşları bu yaptığı şeylere de gülünce, beceriksiz olduğunu düşünmüş ve artık zeytin çekirdeklerini yer yemez atmaya başlamış.
Böylece yıllar geçmiş...
Çopçop herkese her zaman yardım etmiş ama artık büyüdükleri halde arkadaşları onu hala 'Koca burunlu, yamuk gözlü' diye çağırmaya devam ediyorlarmış.
Adam bu duruma alışmış, gülüp geçiyormuş ama için içinde üzülüyormuş.
Bir gün uyurken burnu, gözleri ve kulakları bir toplantı yapıp Çopçop'un bu sorunu çözmeye kara vermişler.
Gözleri demiş ki: Çopçop'un içine bakması lazım. İçinde dağlar, denizler, dereler, vadiler, nice güzellikler var!
Kulakları demiş ki: Çopçop'un kendini dinlemesi lazım... İçinde beni mest eden, kulak olduğum için mutlu eden çok güzel şarkılar var...
Burun demiş ki: Size katılıyorum arkadaşlar! İçinde çok güzel kokan çiçekler var ama bunları biz biliyoruz, o kendisinin farkında değil ki... Çünkü hepimiz, insanların yüzünden dışarı bakıyoruz. İnsanların içine dönük değiliz. Konumumuz böyle... Bu nedenle hiçbir insan içini fark edemiyor... Çopçop da güzel olduğunu anlayamıyor.
Ne yapalım ne yapalım diye düşünmüşler... Konumlarını değiştirseler, içe çevirseler olmayacak... Çopçop'un kendisini seyredebilmesi, kendini dinleyebilmesi, için bir çare bulamamışlar.
Beyinden yardım istemeye karar vermişler ve toplanıp beynin kapısını çalmışlar. Böyle böyle... Sende biliyorsun bu insan çok güzel ama kendini göremiyor, ne yapalım, bize yardım edebilir misin?
Beyin demiş ki: Tabii çok kolay! Otomatiğe bağladığı düşüncesini bozarım.
Gözler sormuş: Nasıl yapacaksın!
Beyin demiş ki: Basit. Hayatla kurduğu en önemli bağlantıyı, olumlu-olumsuz bağlantısını keserim... Ne yaparsa yapsın, 'kendini izle' emri veririm, birkaç günümü alır. Ondan sonra otomatik olarak kendini izler, izleyince de kendini görür, dinler ve yavaş yavaş anlar... Durmadan tekrar ederim: Bilineni bırak! Alıştığını bırak! Böylece iyi-kötü, güzel-çirkin, uzun-kısa, gibi tanımlamalar yok olmaya başlar. Ve huzur başlar... Ve huzurla beraber ne olur hepiniz biliyorsunuz.
Gözler, kulaklar ve burun hep bir ağızdan bağırmışlar: Gönül gözü açılır!
Beyin kahkaha atmış: Eee gönül gözü açılınca hepimiz komutları oradan alırız, bunu biliyorsunuz!
Diğerleri de gülmüş ve böylece toplantı sona ermiş...
Sonraki günlerde Çopçop yavaş yavaş içine dönmüş. Birkaç hafta sonra kim ne diyor umursamamaya başlamış. Birkaç ay sonra da coşkuyla, tekrar zeytin çekirdeklerinden küçük hediyelik eşyalar yapmaya başlamış.
Birkaç yıl sonra bu eşyaları sattığı bir dükkan açmış. Öyle güzel şeyler yapıyormuş ki talepleri karşılayamaz olmuş. Yanında işçiler çalışmaya başlamış, işi büyütmüş... Birçok kız ona aşık olmuş ama o bunları da umursamamış...
Yaşlandığında, ondan öğüt isteyenlere, sadece üç cümle söylemiş: Kendini başkalarından bilme! Başkalarının övgüsüyle sevinen, başkalarının yergisiyle de yıkılır! Kendine uğramadan gitme bu dünyadan!
Hiç üzülmeden ve dingin bir mutlulukla yaşayıp gitmiş...
(Güneş Çavması 1.Kitap)
Kendine uğramadan gitme bu dünyadan! Ne kadar tuhaf değil mi? İnsan kendi bedenine, kendi ruhuna, kendi kalbine uğramadan göçüp gidiyor. Sen peki uğradın mı kendine? Ya da uğrayacak mısın?
Uğra olur mu, bu koca dünyada o güzel kalbine uğramadan gitme. Sen de Çopçop gibi ol, onun gibi fark et kendini. Belki de şuan bazılarımızın gözleri, kulakları, burnu toplantı yapıyordur. Kim bilir? Kedini başkalarından bilme. Aynaya bak ve kendini yine kendin fark et.
Evet sevgili okur bu günlük bu kadar bugün sana okuduğum bir kitapta bulunan masaldan bahsettim. Bu masal bana ait değildir. Güneş Çavması 1.Kitap isimli kitaptan alıntı yaptım. Umarım beğenmişsindir eğer hoşuna gittiyse yorumlarda dile getir bende bunu dikkate alıp kitapta bulunan diğer masallardan da bahsederim. Bu gün ki bölümün sonuna geldik gökyüzüne güzel yıldızlar katman dileğiyle bir sonraki bölümde görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİ DÜNYANI KURMAK İÇİN İLK ADIMLAR
القصة القصيرةİlk denemem belki de kimse okumaz bilemiyorum ama ilk yazımda ufak bir girişle başlamak istedim umarım beğenirsin ve kendi dünyanı inşa etmek için bir adım atarsın. Umarım gökyüzünüzü dünyanızı aydınlatacak yıldızlarla paylaşırsınız. Daha güzel da...