Baş belası bir ağrının esiri olan ben, keşke bu acıyı cezalandırabilseydim. Ama yaşadığım bu gerçekle karışık rüya baş ağrımı çoktan ikinci plana atmıştı. Uyandığımda güneş yüzünü yavaş yavaş gösteriyor ve Adoes perileri, sabah emanet ettiğim kırmızı defterimi daha henüz getiriyorlardı. Beni o halde gören perileri bir an önce odadan nazik bir şekilde çıkarıp defterimin eski sayfalarını karıştırmaya başlamıştım. Benzeyen onca şeyin arasında bu zümrüt yeşili kolyeyle ilgili hiçbir şey yoktu. Bu konuda artık danışabileceğim Sezar bile yoktu. Sezar... Babamdan daha yakın, sadık ihtiyarım. Ölümünü kabul edecek zaman bile bulamamışken kendi derdime düşmem nasıl da adice bir hareket ! Bunun için kendimi sonra cezalandıracağıma dair söz verdikten sonra aklıma birden Sezar'ın, dünkü Mora Kabilesi'nin kabulunden önce beni selamlamaya gelip söylediği sözler geldi.
"Benim İnci kızım, Prensesim Sofya... Küçükken benim bahçeme ektiğin fidanları hatırlıyorsun değil mi ? Artık büyüdüler... Yakında ziyaretlerine git ki onları daha fazla bekletme. Git ! Mutlaka..."
Şunu belirtmem gerekir ki eğer bir kahin ve büyücüyle konuşuyorsanız bu konuşma asla sıradan bir konuşma olamazdı. O yüzden Sezar ile her konuşmamızdan sonra olabilecek şeylere hakim olur veya üzerine derin derin düşünürdüm. O zaman...Yoksa bu bir mesaj mıydı?
Dünden beri yaşananlardan sonra sıkıca tuttuğum zümrüt yeşili taşı olan kolyeyi alıp doğruca Sezar'ın bahsettiği o büyüden yapılmış kısıtlı toprağı olan bahçeye gittim. Sıra dışı bir şeye rastlamayıp büyüyen küçük ağaçları sevip selamlamaya karar verdim. Elimi yapraklarına değdirdiğim anda o cılız topraktaki hareketi hissetmeye başladım. Bir avuç toprak şekillenip bir kağıda dönüştü. Sihrin yasal olduğu şu diyarda, halen şahit oldukça büyüleniyordum. Kağıdı elime alıp okumaya başladığımda gözyaşlarım toprağa düşüyor onlara can veriyordu...
"Sevgili Sofya, burada isminin önüne koyacak bir sıfat kullanmayıp sana doğrudan hitap etmek istiyorum. Zekandan hiçbir zaman şüphe duymamış ben, sonunda bu kağıdı bulduğuna göre artık hayatta olmamanın üzüntüsünü bir kenara atarak vazifelendirildiğin görevi sana anlatacak elçi olduğum için tatminkar hissediyorum.
Şu an sahip olduğunu düşündüğüm kolyenin taşı, alt ve üst dünya arasındaki üç temel denge bağını oluşturuyor. Bunlardan ilki senin, ikincisi bir alt dünyalının, üçüncüsü ise iki dünya arasında Araf'ta yaşayan Godeos büyücünün elinde. Sahip olduğun alemler arası gezginlik yeteneği sana boşuna bahşedilmedi. Gitmen gereken yerler var. Bu yeteneğini öğrendiğim günden beri, bu günün elbet geleceğini biliyor olsam da geleceğe müdahale edemediğim için üzgünüm.
Bilmelisin ki Araf için yaratılmış bozguncu Godeos büyücüsü iki dünyayı alaşağı edip hükümdarlığı eline almak istiyor. Bu üç taş eğer onun eline geçerse iki dünyanın da sonu yakın demektir. Bundan sonra çok dikkatli olmalısın Sofya. İşin en zor kısmı ise milyonlarca alt dünyalı arasında o tuvale resim yapan adamı bulup taşı ondan almak. Şansın yaver gider ve Godeos'tan önce o adama ulaşıp ondaki taşı almayı başarırsan yok edeceğin kızgın Araf ateşi son durağın olacak. Rüyaların artık gerçek. Kimilerine göre öleceksin Sofya! Öldüğün düşünülürken sen başka alemlerden sadece o taşı yanında getirebileceksin. Diğer her şey ait olduğu yerde kalacak. Görevini tamamladığında ise yarım kaldığın yerden devam edeceksin. Bunun bilincinde hareket et. Günü geldi. Hazırlan. Yer ve gök seninle olsun. "
-Sezar
Yutkundum ve anlamaya çalıştım... Neden ben?...
.
.
.
.
.
Yeni bölümde görüşmek üzere! Rüyalarınıza dikkat edin. Bir şey söylemek istiyor olabilir. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAHORA
Любовные романыÜst-alt dünya arasındaki savaşa dahil olmak ister misin? Rüyalarda tanışan Prenses Sofya ile alt dünyadan sıradan gibi görünen bir adamın hikayesi dünyaları birbirine katmaya hazırlanıyor. Sofya, senin de hikayesini bilmeni istiyor. Sofya'ya katıl k...