1.BÖLÜM

149 20 43
                                    

        
         Güneş, çoktan gökyüzüne açılan penceremi bahane ederek odamı aydınlatmaya başlamıştı. Uyandığımda krallığımızın en zarif perileri olan Adoesler birlik olup kıkırdayarak beni şımartmaya gelmişlerdi. Onların eşsiz coşkusuna eşlik edemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Rüyalarım yüzünden sürekli uykumdan sıçrayarak uyanıyordum. Bugüne kadar rüyalarda yaptığım yolculuklar beni çok aydınlatmış olmasına rağmen son günlerde gördüğüm rüyalar bir sonuca varamayan, anlamsız ve iç daraltan türden olmaya başlamıştı. Huysuz uyanıyor ve tüm gün içindeki mesaji çözmeye çalışıyordum. Günün sonunda yorgun ve hayalkırıklığına uğramış olarak uykuya yenik düşsem de tekrar aynı rüyaları görüp başka bir ipucu bulma ümidi içimi kıpır kıpır ettiriyordu. Gördüğüm rüyaları, sadece benim anlayabildiğim bir alfabede kırmızı kaplı defterime yazıyor ve Adoeslerin en yetkilisine onu koruması için her sabah yetki veriyordum.

   Bu da o sabahlardan biriydi.Her zamanki gibi son olarak imzamı atıp defteri Adoes'e teslim etmiştim ki defterin ağırlığyla sarsılıp kanatlarını daha güçlü çırpmaya başlayan narin perim birden sözümü kesti.

"Prensesim! Biliyorsunuz ki Mora kabilesi sonunda alt dünyadan geri dönüyor. Kralımızın emriyle organize edilecek balonun yine en göz alıcı kısmı size ait olacak. Dans! Dans! Dans! Hem de Prens ile! "

    Heyecanla etrafında tur atıp düşen Adoes'in afallamış yüz ifadesine kendiminkini de ekleyerek onaylayan yapmacık gülümsememle onun heyecanına ortak olmaya çalışıyordum...

    Prens Marcellues'un aile üyelerinden en kıdemlisi Mora kabilesinin kurucularından olduğu için babam ne Prens'i ne de ailesini rahatsız edecek her türlü tedbirsiz küstahlıklardan ve anlaşmazlıklardan uzak durur. Peki neden Mora kabilesi bir kralı hatta kraliyeti bu kadar ürkütür? Lütfen anlatmama izin verin...

     Alt dünyadan bağımsızlığını ilan eden bizler Ayahora köken ailesinin devamıyız... O zaman yapılan anlaşmaya göre iki tarafın adaletini ve düzenini sağlamakla görevlendirilen Mora Kabilesi hiçbir taraf tutmadan yasaları oluşturan hatta krallardan üstün tutulup taç giydirme yetkileri olan iki dünyada da yaşama hakkına sahip tek ve biricik kabiledir. Yani krallıkların arkasındaki gizli güçtür. Soylarının tamamı altın sarısından beyaza yakın saçlara ve simsiyah, kocaman gözbebeklerine sahiptir. Uzun boyları ve soluk tenleri kibirlerini gizlemeye yetmez... Aman sizden rica ediyorum, eğer bir yerde karşınıza çıkarlarsa yerin dibine bile girme hakkı ben Prenses Sofya'dan size verilmiştir... Özgürsünüz! Sözünü ettiğim bu kabilenin pek tabi üyesi olan Prens ve benim evliliğimiz, babamın tahta çıkmasına karşın alınmış ilk ve tek sözdür. Kral bunu çiğneyemez çiğnerse tahtı elinden alınır ve alt dünya ile cezalandırılır. Alt dünya ah alt dünya ! Sana topraktan elması olan yeryüzü demeyi tercih ediyorum. Yaratılışımızın aksine, kovulduğumuz yeryüzünün yahut yeryüzü insanının –kardeş ırkımızın- bizden haberi olduğu söylenemez. Bilmiyorlar ki aşağıdan yukarı baktıkları, gecenin o sonsuz karanlığının ortasında parlayan, onların yıldız olarak gördüğü ama aslında bizim gerçek yıldızların arasına sokuşturulmuş yapay bir parıltının evimiz olduğunu... Nereden bilecekler?!...

      Mora Kabilesi, aşağı dünyayı, her yılın her mevsiminin başında ziyaret ederek yeryüzünün gelişmelerini, yeni düzenlemelerini yukarıya taşır ve coğrafi kaynaklarının iyileştirilip bize fayda getirmelerini sağlarlardı. Onların görevi kutsaldı. Yadırganamaz ve asla geri çevrilemezdi... Her geri dönüşlerinde bir dizi gizli kitaplar ve fotoğraflarla dönerlerdi. Yukarı halk aşağıdakiler hakkında pek bir şey bilmez ama soylu kesim oranın kargaşasına, yeşiline ve ihtişamına kendisini kaptırır, hakkında yeni şeyler öğrenmek için büyük riskleri göze alırlardı. Alırdık... Ben de o risk alanlardan biriyim. Yıllardır babamın elinde bulunan fotoğraflar ve bilgiler sayesinde tüm ormanlarını ezberlemiş hatta resimlerini çizmeye bile başlamıştım. Henüz yakalanmamanın verdiği güvenle bu sırlarımı sizinle paylaşabiliyorum. Tanrı şahit olsun ki yakalansam nasıl bir cehennemi kendim seçmiş olurum !

             Burda durup size küstahlık yapmadan buranın bir masal ülkesi olmadığını söylemek isterim.Burada kara büyüden, lanetlere, hatta gizli ritüel günlerine pek rastlanır. Soylulara verilen bu hakkı ihmal eden halk cezalandırılır. Bu ritüellerin ve büyünün hep zararlı olduğunu söylemek haksızlık olur. Örneğin aşağı taraftan bilgiler almaya giden Mora Kabilesi bir gök dolusu büyü ve rutinlerle aşağıya yollanır veya yukarıya çıkarılır. Mental büyücülerimiz buranın en kıdemli memurlarıdır diyebiliriz. –Memur! Ah yine aşağıdakilerin kullandığı kelimeler dilime dolanıyor.Hoşuma gitmiyor değil...-Birçok deha sıfatına sahip kahin, bizim yaşadığımız şatonun alt kısımlarında yaşarlar...

Buranın kıdemli büyücüsü olan Sezar, o kadar yeteneklidir ki benim rüya gezginliğimi keşfetmiş ama göklere gömülmek şartıyla kimseye söylemeyeceğine yemin etmiştir. Varlığı boyunca gizlediği diğer sırlara bir de benimki böylelikle eklenmiştir. Benim rüya gezginliğim çok eskiye dayanmaz. Nedenini bilmediğim bir şekilde geçen sene düzenlenen Mora kabilesinin kabul ve varış töreninin olduğu gece başladı her şey... O gece, gökyüzünün her bir adımını rüyalarımda karış karış gezmiştim. Anlamlandırmak ve kendimi ikna etmek için gizlice buluştuğum Sezar ile tanışmamız da bu şekilde olmuşu. Yaşadığım maceraların yanı sıra Adoes perileri gibi uçuyormuş hissi paha biçilemezdi. Sezar'ın bana söyledikleri sadece bir gezgin olup her şeyin bununla sınırlı olduğu ve arkasında başka bir neden aramam ve bundan kimseye bahsetmemem gerektiğiydi... Ama bir şeyler gizlediği benimle temas kuramayan gözlerinden belliydi. Gökyüzünde yaşayan ben, Prenses Sofya bunun gerçekliğini pek sorgulamamıştım. Ta ki o geceye kadar...

            Devasa merdivenlerin arasındaki bulutlardan oluşan kocaman yıldız ışıkları ve gökkuşaklarının rengiyle donatılmış –bizim- zeminimiz enfes yemeklere kucak açmış ve tüm halkın gülen yüzü içleri ısıtıyordu. Balonun başlayıp Mora Kabilesi'nin ritüellerle getirildiği bu tören hiçbir şeye benzemiyordu. Hem çok ürkütücü hem de çok heyecan verici bu etkinlikte siyah giyinmiş büyücüler – içlerinden birisi Sezar- ortada sırt sırta verip kendi dillerindeki sözleri tekrar ediyorlardı. Dört üyeden oluşan Mora kabilesinin her bir üyesi kendileri için hazırlanmış temsili eşyalarının yanlarına geri dönerken asırlardır yaşanmamış bir olay gerçekleşti. Dördüncü üye dönememişti. Nedeni bilinmeyen bu hata, Sezar dahil hepsinin canına sebep olmuştu. Dans etmem için törenin sonlanmasını bekleyen ben ven Adoesler şoklar içinde çıkan kargaşayı izliyor bir yandan da muhafızlar tarafından odama dönmem için zorlanıyordum. Odama dönüp olayın bize etkilerini düşünmeye başladığım sırada uyku beni yakalamış ve hiç bitmeyecek bir kabusun başlangıcına sürüklemişti...Evet, işte yine rüya görüyordum ama bu çok farklıydı...

           Yaşadığım süreç boyunca ayaklarımın varlığını ilk kez bastığım sert zemin sayesinde farketmiştim. Yürüdüğümüz bulutların hafifliği gitmiş yerine yerçekimi denilen o ağırlık üzerime çökmüştü.Ordaydım. Aşağı dünyada toprağı elmas olan yeryüzündeydim. Her yerde, gizlice arakladığım yeryüzü fotoğraflarındakilere benzeyen o yüksek beton yığınları ve bizdeki periler gibi işlev gördüğünü zannettiğim cihazlarla yürüyen asık suratlı insanlar vardı. İlerledim ve daha çok ilerledim. Camdan bir kapının önüne geldiğimde ilk kez rüyamda kendi yansımamı gördüm. Şaşkınlıkla beraber rüyalarda her şeyin mümkün olabileceğini kendime söyleyip çok farklı görünen beni aldırış etmeden içeriye girip ikinci bir sarsıntı yaşadım. Bu o adamdı. Kocaman bir mabetin ortasında tuvale sırtı dönük resim çizen, beyaz gömlekli,sırtı lekeli, kumral hafif uzun saçları olan adam...Tüm detayları ile her gece görüp hatırlayamadığım rüyalarım sonunda can bulmuş ve karşıma gelmişti. Defterime yazdığım tüm parçalar sonunda birleşmişti. Başıma giren dehşet verici bir baş ağrısı ile uyandım. Tekrar gökyüzündeki yatağımdaydım. Ama...Bir sorun vardı. Kapının yansımasında gözüme çarpan zümrüt yeşili kolye uyandığımda avcumun içerisindeydi. O zaman bu ne çeşit bir rüyaydı ? Rüya mıydı ? Ah bu zihnime girmeye çalışan cüretkar adam ! Kimsin sen! 

.

.

.

.

Tekrar merhaba! Umarım çok çok sağlıklı ve güzel günler geçiriyorsunuzdur?

Bu bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarda sizinle tanışmayı sabırsızlıkla bekliyorum!

AYAHORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin