Keyifli okumalar💕
Evan'la hızla merdivenlerden indik ve sarayın bahçesine çıktık.
Saray çalışanları çığlık çığlığa kaçışıyorlardı. Kırmızılı üniformalı Ignis askerleri, ormanın içinden gelen saldırılara ateşle cevap veriyorlardı. Sarayın bahçesinde kanlar içinde İgnis askerleri yatıyordu.
Ormanın içinde sarayın kapısına doğru koşan onlarca mavi, yeşil ve gri üniformalı asker vardı. Koşanların arkasındakiler ise su, hava ve toprakla Ignis askerlerine saldırıyorlardı. Yeşil kıyafetli askerler Soil Krallığının, mavi kıyafetliler Quod Krallığının, gri kıyafetliler ise Caeli Krallığının askerleriydi.
Quod askerlerinin yanında ne işleri olduğunu anlayamıyordum.
Kapıya yaklaştıklarında elimi öne uzatıp yükses sesle "Clypeus" dedim.
Elimden çıkan mor dumanlar bahçe duvarlarının dışından itibaren tüm sarayı kuşattı ve bir kalkan oluşturdu. Daha sonra duman şeffaflaşıp görünmez oldu. Askerler kapıya doğru koşup içeri girmeye çalışsalar da kalkan onları geriye püskürttü. Su ve toprakla kalkana zarar vermeye çalıştıklarında kalkan gelen darbeleri geri onlara yansıtıyordu. Yavaşça kapıya doğru ilerledim. Evan da peşimden geliyordu. Mavi kıyafetli bir asker öne çıktı.
Quod Krallığının ordu komutanı Rick.
"Prenses Dora. Çok yanlış taraftasınız majesteleri." dedi. Suratında her zamanki iğrenç sırıtışı vardı.
"Eğer senin tarafında değilsem Rick, çok doğru bir taraftayımdır."
Bir adım öne çıktı ve "Ignis Krallığının tarafında olduğunuzu duyduğumda inanmamıştım. Soil Krallığı ve Caeli Krallığı bizim yanımızdayken bir şansınız olduğunu sanmıyorum. Yol yakınken bize katılın." dedi.
Siktir.
Kocaman bir siktir.
Yüz yıl önceki savaşta tarafsız kalan bu iki krallığı nasıl kendi taraflarına çekebilmişlerdi?
Üçünün karşısında şansımız çok düşüktü fakat Evan'ı yüz üstü bırakamazdım.
"Buraya kadar bunu söylemek için geldiyseniz boşuna zahmet etmişsiniz. Defolup gidin!"
Rick gülümseyerek baktı ve askerlerine döndü.
"Burada işimiz bitti. Prenses madem bize katılmıyor. Celestia'nın tüm köylerini sular altında bırakın. Hortumlar ve depremler yaratın. Bir kişi bile sağ kalmayacak."
Rick gülümseyerek bana döndüğünde sinirden yüzümün yandığını hissediyordum. İki adım öne ilerledim ve Rick'in karşısında durdum. Yüzündeki gülümseme yavaşça solduğunda gözlerini korku bürümüştü. "Gözlerin... Gözlerin yanıyor!"
Gözbebeklerinde kendimi görebiliyordum. Gözlerimin içinde turuncu alevler dans ediyordu. Ayaklarımdan yukarı hızla çıkan ateşi hissedebiliyordum. Alevler yavaşça tüm vücudumu sarmıştı. Öyle ki dışardan bana bakan alevden bir beden görürdü.
Ormana kaçmaya çalışan üç askere baktım ve vücudumdan kopan alevler onlara doğru yöneldi. Üçü de yanmaya başladı. Onlar çığlık atarak kendilerini yere attıklarında diğer askerler de suyla alevleri söndürmeye çalışıyorlardı. Fakat bilmedikleri bir şey vardı. Ben istemediğim sürece bu ateş sönmezdi.
Rick'e döndüm ve gözlerimi gözlerine diktim. Daha sonra derin bir nefes aldım. Fakat geri vermedim. Nefesimi tutmaya başladığımda Rick de nefes alamadı. Korkuyla gözleri irileşti ve bu bana inanılmaz bir zevk verdi. Kaşlarımı çatarak gözlerine bakmaya devam ettim. Bir dakikanın sonunda Rick morarmaya başlamıştı. Birden kolumu kavrayan bir el hissettim ve kafamı elin sahibine çevirdim. Evan bana telaşla bakıyordu. "Yapma Dora. Öldüreceksin onu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celestia
Fantasy...Fakat kara büyü yaparken bedel ödemek zorunda olmayan cadılar da vardı. Benim gibi. Halkı rahatsız eden de buydu. Yapabileceklerimizin sınırının olmaması. Biz gücümüzü doğadan değil, atalarımızdan alırdık...