Jungkook'un çok derin bir geçmişi var. O yüzden bir bölüme sığdırmam imkansız, olaylar biraz karışık çünkü küçük Jungoo için. Ara sıra bu bölümde olduğu gibi Jungkook'un küçüklüğüne ve geçmişine ineceğiz ama yavaş yavaş.Sizden tek istediğim bu bölümü biraz daha yavaş, biraz daha anlayarak okumanız. Her bir paragrafı sindire sindire okuyun lütfen, çok derinlere inmenize gerek yok. Sadece hissetmenizi istiyorum. Okuduklarınızın küçük bir çocuk için ne kadar zor olduğunu anlamanızı istiyorum.
Keyifli okumalar güzellerim 🌸
꧔
Sevgi iyileşmektir diyor ünlü bir şair, iyileştirmektir sevgi..
Terapilerden, tedavilerden ve onlarca ilaçtan bile etkilidir sevgi. Sevgi sanılanın aksine, öyle büyük, öyle derindir ki..
Bazen saatlerce alınan terapinin yerini tutabilir bir çift göz. Bazense mecbur bırakılan o çeşit çeşit haplardan bile etkilidir küçük bir gülümseme.Yeter ki, doğru kişi olsun.
Jungkook yıllarca tedavi görmüş, hayatını ilaçlarla, haplarla yarı uyanık geçirmiş yapayalnız bir adamdı. Gençliğini ilaç kokan hastane odalarında yitirmiş, en güzel yıllarını büyük krizlerin eşiğinde kaybetmişti. İnsanlıktan öyle uzak, duygulardan öyle yabancı büyümüştü ki insan olduğunu unutmuştu bir zaman sonra. Normal insanlar ne yapar unutur olmuştu. Nasıl yemek yenir, nasıl şarkı söylenir, nasıl gülümsenir, nasıl ağlanır..
Ve hatta, nasıl adım atılır, nasıl koşulur..Şehirden uzak ağaçlıkların arasındaki o küçük klinikte, tüm baharını yitirdi Jungkook. Tüm isteğini, tüm amacını ve tüm hâyâllerini yitirdi. Bırakın sevmeyi sevilmeyi, bunların ne demek olduğundan, nasıl hissedildiğinden bile bihaberdi. Hayatı boyunca gördüğü insanları sayacak olsa, bir elin parmaklarını dâhi geçmezdi..
Gece boyu aldığı ilaçlar yüzünden tüm gün uyuyor, ilaçların etkisi geçtiğinde ise hemen ardından verilen haplarla, öylece karşısındaki boş duvarı izliyordu. Göz kapakları yarıya kadar inmiş, gözleri bomboş bakıyordu. Cildi gün geçtikçe soluyor, dudakları morarmaya başlıyordu. Aldığı nefesler öyle az ve yavaş oluyordu ki, bazen hemşireler ölüp ölmediğini kontrol ediyorlardı Jungkook uyurken. Göğsü inip kalkmıyor, göz kapakları titremiyordu.
Jungkook insan gibi hissetmiyordu..Nasıl insan olunur bilmiyordu ki..
Konuşmayalı öyle uzun zaman olmuştu ki, kendi sesini hatırlamıyordu. Bazen aldığı ilaçların acısıyla ağızından küçük iniltiler çıktığında bile tanıyamıyordu sesini. Ondan çıkıp çıkmadığını bilmiyordu seslerin, daha önce hiç duymamıştı çünkü..
Fakat sonra birşey oldu.
Tüm bu olanların ardından;
Küçük bir çocuk çıkageldi karanlık ormanlarına baharıyla birlikte. Sepetinde getirdiği çiçekleri dizdi tek tek kuru dallı ağaçlarına, yosun tutmuş taşlıklarında cıvıl cıvıl kuşlar konaklar oldu. Gökyüzündeki siyah bulutları dağıttı ve yerine kocaman, rengarenk bir gökkuşağı açtırdı. Kurumuş yapraklarının ardından yemyeşil bitkiler büyüdü, küçük küçük binlerce çiçek yeşerdi çatlamış topraklarında. Kırılmış ne varsa ona ait, küçük çocuk çiçekler büyütmüştü oralarda.
Sabırla, korkusuzca. Şevkâtle, büyük bir sevgiyle..
Yeri geldiğinde hıçkırıkları, yeri geldiğinde neşeli kahkahalarıyla inletti bir zamanlar ürkütücü sessizliğe ev sahipliği yapan ormanını.