❝Hiç solmaz sendeki ölümsüz yaz❞

252 33 181
                                    

Hâyâl gücünüzü kullanarak okuyun çiçeklerim 🌸🌿

"Neden izin vermiyorsun Jungkook ya! Güvenmiyor musun yoksa sen bana?"

Jungkook hiçbir mimik barındırmayan ifadesiyle izliyordu, karşısında şekilden şekile girip yalvaran çocuğu. Tam yemek yerken bir arama gelmişti küçük çocuğa, buluşma teklifi için. Buraya kadar hiçbir sorun yoktu, Jungkook asla kısıtlamazdı küçük bebeğini. Sorun, buluşma saatinin gece yarısına yakın bir zamanda gerçekleşecek olmasıydı.. Bunu öğrendiği an saniyesinde net bir şekilde reddetti Jungkook. İnsanlar yeterince zararlı değilmiş gibi, bir de gece yarısı asla dışarı çıkmasına izin vermezdi. Çünkü ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu, Jiminin aksine..

Küçük çocuk herkesi kendi gibi masum ve nazik sanıyor, gördüğü her insana kibar davranıyordu. Dünyanın kötülüğü ve çirkinliğinden haberdar değildi henüz, tanışmamıştı karanlık insanlarla. Kendi bulutlar ülkesinde yaşıyordu o, nerden bilebilirdi ki insanoğlunun en tehlikeli varlıklar olduğunu. Onun dünyasında kediler ve kitaplar vardı. İyilikler vardı, güzellikler..
Jungkook bu zamana kadar çok çabaladı gerçek dünyayı tanımaması için. Çok uğraştı kendi dünyasındaki pembe insanların, aslında katran karası olduklarını öğrenmemesi için. Çok korudu onu, kendi güzelliğine dalmışken çirkin insanların ellerinden. Hiçbir siyahlığın ona ulaşmasına izin vermedi, asla.

Fakat bir yandan da dayanamıyordu ki ona. Öylesine güzel bir çocuktu ki Jimin, gözlerine baktıkça ağlamak istiyordu. Ellerini tuttukça yalvarmak istiyordu bırakmaması için. Elinden gelse, sadece onun dizlerinde dinlenmek isterdi. Hiçbir şey yapmadan, öylece kucağına yatmak isterdi küçüğünün. Bu hayattaki en büyük yenilgisiydi Jimin onun için, en hassas noktasıydı. Ve küçük yaramaz, bunu kullanmasını çok iyi biliyordu.

"Hayır Jimin, sakın doldurma gözlerini"

Küçük çocuk söylediği şeyi umursamadan biraz daha doldurdu büyükçe açtığı gözlerini. Dudaklarını büzmüş, boncuk boncuk bakıyordu kucağında oturduğu adama. Aslında ikiside sonunu tahmin edebiliyordu, hatta eminlerdi. Çünkü Jungkook, hiçbir zaman hiçbir şekilde dayanamazdı çocuğuna.

"Aman tanrım sen çok tehlikeli birşeysin Jimin, kafayı yiyeceğim gerçekten, güzelliğini üzerimde kullanma izin alabilmek için"

Küçük olan bu söylediklerine içten içe sırıtsa da, yüz ifadesini bozmadan öyle yalvaran gözlerle bakmaya devam etti. Çok az kalmıştı, sadece birkaç yaş süzülürse alacaktı istediği cevabı.
Biraz daha sıktı kendini.
Ve bum!

"Lanet olsun Jimin, tamam lanet olsun tamam!"

Yüzündeki mimikleri bir anda sildi ve kocaman gülümsedi dişleri görünene kadar. Gözyaşlarını hızlı hızlı sildi ve kollarını doladı Jungkook'un boynuna sıkıca. Bir yandan yanağına hızlı ve sulu öpücüklerini sıralarken, bir yandan da neşeyle konuşuyordu.

"Teşekkür ederim Jungoo! Söz veriyorum erken geleceğim. Telefonlarını geçiştirmeden, tuvalette olsam bile açacağım!"

Jungkook çatık kaşlarını yavaş yavaş düzeltti ve gülümsedi ufakça. Tehlikeli ve yaramaz bir çocuktu Jimin, her istediğini yaptırabiliyordu işte böyle.

"Şimdi gidip ne giyeceğime karar verelim. Gel benimle!"

Kucağından kalkıp neşeyle odasına doğru seke seke giderken konuştu Jimin. Jungkook yüzünden silemediği sırıtmasıyla kafasını sağa sola doğru salladı hafifçe. Bu yaramazla başa çıkamıyordu..

➳The me insideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin