4

33 5 0
                                    

08.00 Doğan holding

"Belki biraz ölüm sahnesi çekmek istiyorum." dedi Erhan karşısındaki kel ve bıyıklı adama. Kafasındaki senaryo belliydi aslında ama şuan her şey için erkendi. Ömer'in önce büyümesi gerekiyordu.

"Unutma Erhan; girdiğin işin sonuçlarını düşünmeden bir şeyler yapmaya kalkarsan kaybeden sen olursun." dedi kel adam. Suratında Erhan'ı sevmediğine dair bir ifade vardı.

Erhan gülümsedi ve "Düşünmediğmi kim söyledi? Ben sana senaryo hazır diyorum anlasana." dedi. Şuan o kadar mutluydu ki içi kıpır kıpırdı. Heyecanlanıyordu ve bir an önce Ömer'in büyümesini istiyordu.

Kel adam derin bir nefes verip oturduğu koltuktan ayağa kalktı. "Bak Erhan, öncelikle sen bu çocuğun amcasısın. Hiç acımıyor musun? O masum çocuğun ne suçu var? Tamam abinin sana yaptıklarına öfkeli olduğunu biliyorum ama bu şekilde de olmaz ki." dedi soğuk bir sesle.

Erhan ayaktaki Adama göz devirip ayağa kalktı. Suratında gitmek bilmeyen gülümsemesiyle adamın yanına gidip omzuna elini koydu. "Benim kızımın amcası da abimdi ama o bizi terketmeyi seçip kaçtı. Ben ise onun çocuğunu evime aldım. Şimdi elime böyle bir kuş gelmişken neden serbest bırakayım ki? O ölecek hemde acı çekerek. Bende acıma duygusu diye bir şey yok tamam mı? Bu yüzden ne o küçük budalaya ne de ölen abime üzülmüyorum. Ha üzüldüğüm tek şey abimi benim öldürmemiş olmam anladın mı Oktay?" dedi.

Oktay yanındaki şeytan adama baktı. Haklıydı onda acıma duygusu yoktu. Tek kelimeyle vicdansız biriydi. Abisinin Erhan'a yaptıklarını biliyordu ve işin bu boyutundan bakınca bu şeytan adama hak veriyordu ama işin diğer boyutundan bakacak olursa ortada masum bir çocuğun hayatı hiç olacaktı. Oktay başını salladı ve Erhan'ın odasından çıktı.

Erhan, Oktay çıktıktan sonra cama doğru ilerleyip şehrin manzarasına baktı. Trafik, insan kalabalığı ve dilenci çocuklardan oluşan manzarayı seyretti bir süre. Bıkkınlık ile bir nefes verip tekrar koltuğuna geçti. Kafasında ki düşünceleri bir kenara bırakıp önündeki dosyalarla ilgilenmeye başladı.

*****
Bazen sorunlar kendiliğinden çözülüyordu. Dert, sıkıntı ve keder bu muhteşem üçlü insanı her ne kadar bunaltıyor olsa da bir şekilde içinden çıkılıyor ve son buluyordu. Hayatta çözülmeyen hangi sır vardı ki? Hepsi bir gün ortaya çıkıyordu. Reşat ve Fatma'nın ölümünün de sır perdesi aralanacaktı ve bunun için Muhtarın bir an önce görgü tanığının yanına gitmesi gerekiyordu. Gidip gerçekleri öğrenmesi gerekiyordu.

"Bana bak Kamil! Bu adam kesin görmüş mü? Emin misin?" dedi Muhtar toprak yolda hızlı adımlarla yürürken. Kamil'in dediği görgü tanığı her kimse dünden beridir ortada yoktu.

"Eminim ağam. Gendi gulağımınan duydum." dedi Kamil. Muhtar sıkıntılı bir nefes verdi. Dünden beridir yol yürüyordu ve adamı bulamıyordu.

"Of! Nerede bu adam Kamil? Dün burada olan adam bugün niye köyde yok?" diye bağırdı Muhtar. Her adımında daha çok sinirleniyordu.

"Ağam vallah bilmiyom. Dün kıraathaneye geldi ve millete ballandıra ballandıra anlattı. Bende duyar duymaz yanına koştum ağam." dedi Kamil mahçup bir şekilde.

Muhtar Kamil'e daha çok sinirleniyordu. Madem adam oradaydı dinleseydi ya adamı. Öldürenin kim olduğunu bulurlardı. Şimdi işleri o kadar zordu ki adam ortada yoktu. Onu bulsalar bile anlatmazdı. Öldüren her kimse para verip çenesini tutmasını söylemiştir diye düşündü Muhtar ve sıkıntı ile ofladı.

Toprak yolu bitirip tekrar köye gelmişlerdi. Hemen hemen köyü 3 kez turlamış kadar yol yürümüşlerdi ama sonuç koca bir sıfırdı. Muhtar hızlı nefesler alıp verirken birilerine vurmak, içindeki öfkeyi bastırmak istiyordu. Kamil ile birlikte kendi muhtarlık yerine geldiler. Muhtar şapkasını çıkarıp masanın üstüne fırlattı. O kadar sinirliydi ki şuan sakin düşünemiyordu.

KÜÇÜK ÖMERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin