00:32

558 55 8
                                    

Birbirlerine kenetli eller, çikolata kaplı ağız ve hafif esintili Busan sokakları.

Bu cümle Mark ve Donghyuck'un Busan'daki bir gecesini tanımlıyordu.

Dondurma yemek için otelden çıkmışlardı. Donghyuck heyecan ile Mark'ı dondurmacıya kadar koşarak getirmişti. Kendisi çikolata ve vanilyalı dondurma yerken Mark sadece oreolu dondurma almıştı. Ardından Donghyuck adeta bütün yüzü ile dondurmayı yemişti. Burnuna dahi ulaşmıştı çikolata lekeleri. Mark ise onun bu haline gülümsemişti. Çok tatlıydı.

Otellerine giden sokağın aksine küçük gölü olan parka doğru gitmişlerdi. Saatin geç olmasından dolayı park boştu. Göle en yakın olan bank boştu. Donghyuck o banka ilerledi. Mark da onu takip etti.

"Hava burada gerçekten güzel." dedi Donghyuck banka otururken. Mark onu onayladı ve cebinden peçeteyi çıkardı. Donghyuck gibi banka oturdu. Daha sonra Donghyuck'u çenesinden tutarak kendine çevirdi. "Kıpırdama." dedi ağzının etrafındaki çikolata lekelerini silmeye başladı. Donghyuck ise fırsattan istifade Mark'ın yüzünü inceliyordu. Mark işini bitirdikten sonra sevgilisinin onu izlediğini anladı ve gülümsedi. Çenesindeki eliyle yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve dudaklarını birbirine bastırdı.

Donghyuck geri çekilirken hafifçe omzuna vurdu Mark'ın. "Fırsatçı."

"Asıl fırsatçı sensin. Beni dikizleyen sensin." diyerek güldü Mark. Sonra Donghyuck'u belinden tuttuğu gibi kendine çekti ve dudaklarını yeniden birleştirdi. Donghyuck'un dudakları güldüğü için hafifçe gerilmişti ama hemen toparlanıp üst dudağını kavrayan dudaklara karşılık verdi. Kolları otomatik olarak Mark'ın ensesine dolanmıştı. Mark da Donghyuck'un belindeki ellerinden birini yavaşça kalçasına doğru ilerletti. Belini hafifçe okşayan el kalçalarına ulaşmadan tişörtünden içeri girip sıcak tenine dokunmuştu.

Donghyuck irkilmişti. Mark ilk defa kendisine dokunuyordu. Mark bunu anlamış olacak ki elini iyice yukarı çıkardı ve diğer elini de tişörtten içeri sokarak Donghyuck'u kucağına çekti. Donghyuck aniden dudaklarıni ayırmıştı. "Mark ne ya-"

"Şhhh, sessiz ol. Burada bizden başka kimse yok. Biraz öpeceğim o kadar." diyerek lafını böldü Donghyuck'un. Ardından dudaklarını yeniden birleştirdi. Dudakları arasına Donghyuck'un alt dudağını alarak çekiştirdi ve emmeye başladı. Elleri de çıplak bel ve sırt arasında geziniyordu. Donghyuck Mark'a yetişmeye çalışıyordu.

Sonra dudaklarını bir şey zorladı. Mark dilini Donghyuck'un dudaklarına dayamış ve izin bekliyordu. Donghyuck dudaklarını yavaşça araladı ve ağzına kabul etti sıcaklığı. Bu sırada Mark onur kendine daha fazla çekmişti. Dili Donghyuck'un ağzında dolanırken elleri ile belini okşuyordu.

"Ihm..."

İkisi de donmuştu. Donghyuck hızla geri çekildi ve utançla ellerini ağzına kapattı. İstem dışı inlemişti. Yanakları da ısınmaya başlamıştı.

Mark aniden gülmeye başladı. "Sen... ah nefes alamıyorum... Sen inledin mi?" dedi kahkahaları arasında. Donghyuck omzuna vuruyordu. "Salak! Senin yüzünden. Ellerin yetmiyor dilini de işin içine katıyorsun. Fransız öpücüğü bizim neyimize ya!"

Mark kahkahalarını boş parka bırakmaya devam etti. Donghyuck hâlâ söyleniyordu. En sonunda kucağındaki esmeri kolları arasına aldı ve sıkıca sarıldı.

"Seni seviyorum Donghyuck-ah."

Donghyuck da utana sıkıla cevap verebilmişti. "Ben de seni seviyorum Mark." dedi. "Ama bir daha böyle şeyler yapma. Ne yaşadığımı anlayamadım resmen. Yüzüm ısındı ya!"

"Ne güzel inledin ama. Ihm... gibiydi değil mi? Hahah!" dedi Mark geri çekilirken. Hemen ardından kafasına çok sert olmayan bir darbe yedi. Ama bu yeniden başlayan kahkahalarını durduramamıştı. Biraz sonra kendini zor tutan Donghyuck da ona katılmıştı.

wannabe::markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin