-bölüm 16-

1.6K 108 34
                                    

yağmur yağıyordu.

jimin, bir önceki gelişindeki heyecan ve utançtan dolayı zile basamadığı kapının önündeydi. ama bu sefer kendisine söz vermişti kapıyı jungkook açmadan kendisi zile basacaktı işte!

çatı ıslanmasını önlüyordu ama daha fazla direnmeyip zile basarken buldu kendisini. sanki jungkook, kapının arkasında duruyormuş gibi anında açmıştı kapıyı. jimin, ıslanan bedenine bakıp ardından dudaklarını büzüp söylenmeye başlamıştı.

"hyung, baksana ne kadar şanssızım... dışarı adımımı attığımda başladı yağmur biliyor musun?" huysuzca söylenip ayakkabılarına bakıyordu. "evet, park jimin'in hasta olmasını istemeyiz değil mi?" cümlesini bitirir bitirmez, ellerinden tutup içeriye çekmişti onu. "sen odamız- odama çık ben geleceğim hemen tamam mı?"

jimin başını aşağı yukarı sallayarak merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. odasına girmeden bile burnuna gelen kokuyla istemsizce gözleri kapanmıştı.

evin her tarafı jungkook kokuyordu.

jungkook'un adımlarından odaya yaklaştığını anladığında, kendine gelip gözlerini açmıştı.
"ısıtıcıyı getirdim- oda ısınına kadar sen de bu kıyafetleri giy. " evet, dışarıda yağmur yağsa da, elindeki eskiden giydiği kısa saten şortu ona uzatmıştı. üstüne de kendi sweetlerinden seçmişti. "teşekkür ederim- ben  giyinip geleceğim hemencecikk."  paytak adımlarla banyoya giyinmeye gitmişti. ona şort verdiğini daha yeni fark ediyordu.

ama hava yağmurlu değil miydi?

ayrıca bu şort... o kadar küçüktü ki onun olma ihtimali yoktu bile. belki de sevgilisi vardır diye düşündü jimin. içeride bekleyen hyungunu daha fazla bekletmemek adına hızlıca üstüne geçirmişti sweeti de. odaya döndüğünde bakışları direkt olarak bacaklarına kaymıştı jungkook'un ama hızlıca gözlerine çıkardı çaktırmayarak.
hayır, sakin olması gerekiyordu ama karşısında park jimin vardı. her ne kadar temas içerisinde olmak istese de, ondan uzaklaşmasını istemesi en son şey bile değildi.

"şey... o zaman başlayalım ve bitirelim hemencecik, hyung." bunu söylerken getirdiği defterini ve kalemini çıkarıyordu. jungkook ise onu izliyordu.

"benim çok-çok az çizimim kaldı. yazılar çok yorarsa seni ben de yardım edebilirim, hım?" jungkook, daha fazla yorulmaması için olumsuz anlamda sallamıştı kafasını çünkü çizime odaklanınca başı ağrıyordu hep. "hayır, zaten hızlıca yazarım ve biter sen çizimi bitir kurtul." jimin bir şey demeden kalemi eline alıp çizimine başlamıştı. jungkook ise hem yazıp hem dudaklarını büzüp, kaşlarını ciddi bir iş yapıyormuşçasına çatan minik suratı izliyordu.

"uf olmadı di mi? olmadı işte baksana taşırdım kenarları... ama-ama gözümü hiç ayırmamıştım bile. ama ne yapayım ki o buradayken dikkatim onda değild-"  cümlesini tamamlamasına ağzını avucu ile kapatarak kendisini tutmuştu son an.

batırmıştı sanırım...

jungkook, 'o buradayken' kastettiği kişiyi üstüme alınmalı mıyım diye düşündü. sonuçta ikisinden başka kim vardı ki burada?

"dikkatin nerede, park jimin?"  gülerek söylediği cümleyle jimin'i sinir etmek istemişti. başarmıştı da...

"dikkatim mi? hyung, ne diyorsun ya dikkatim projemizde tabii ki. bak yine gülüyorsun ama... bak çizimi yırtarsam bir daha yapamazsın hem-hem sen hiç de güzel çizemezsin di mi?" dalga geçercesine söylediği cümle ile hava atıyordu kendi çapında. jungkook, şakadan da olsa ciddi rolüne büründü ama jimin, bunu anlamayacak kadar saf olduğu için ciddiye almıştı.

don't ignore me・jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin