"Anne neyeye gidiyoysun?"
Evet, tanımadığım fakat bu hikayede tanıyor olduğum bir oğlum vardı ki bunu zaten bana anne demesinden anlamıştım.
Kim çocuğunu hayal etmez ki"Merak etme seni de hazırlayayım çıkarız beraber."
*
Ikimiz de hazırdık fakat çoğu yeri harabe ve çöpten olan bu yerde nereye gideceğimizi bilmiyordum. Eee öğrenecektim.Oğlumun elini tutmuş yürüyordum. Oğlum demek hala garip gelsede... Yürürken etrafa bakmayı da ihmal etmiyordum. Pek fazla kimse yoktu. Yoldan geçenlere de pek dikkat etmiyordum.
Bizim yanımızdan geçebilecek olan bir kadın dikkatimi çekmişti. Düşünceli bir hali vardı. Üstü başı pek iyi degildi. Göz göze gelince bana öyle bir kızgınlıkla baktı ki açıkçası bir anlam verememiştim. Ama içimden bir seyler hissedebiliyordum garip ve mutsuzluk veriyordu... Yanımdan homurdanarak geçti.
En sonunda vardığımız yere gelmiştik. Beni pek şaşırtmamıştı burası. Zaten böyle bir yerden deniz manzarası beklemiyordum. Klasik yeşilliği bol olan bir yerde banklar vardı. Etrafın pek bi güzelliği olduğu söylenemezdi. Ya da belki havanın bulutlu olması böyle söylememe yol açıyordu. Bilmiyorum.
Oğlumla birlikte içimden özel olduğunu hissettiğim bir banka oturduk. Evet özel olmalıydı. Yoksa büyük bir şekilde yazılmış A♡M olmazdı.
*
Akşam olmak üzereydi ve oğlum başını bacağıma koymuş uyuyordu. Kesinlike bir şekilde oglumun ismini öğrenmeliyim derken saatin tam yedi olduğunu gördüm telefonumdan. İçimi büyük bir acı kaplayınca bunu durdurmak için derin bir nefes aldım.
Tam o sırada yoldayken bana kızgınca bakan teyze nerden çıktığını bile tam anlayamadığım bir sekilde yanıma gelip bana tokat attı. Ben şok olmuş gözlerimi sonuna kadar açmışken:
"Senin yüzünden oldu bunlar bide hiç bir şey olmamış gibi onu mu bekliyorsun!?"
Ağlaya ağlaya giderken ben hala olayın şokundaydım. Birden nefes verdim. Evet bu da bir kuraldı. Kendim olduğumda rahatlıyormuş gibi nefes veriyordum. Bazenleri ise buna vaktim olmuyordu. Bir şekilde hemen oluveriyordu.
"Hey Allah'ım bu sefer ne basıma gelecek?"
Oğluma:
"Kalk hadi şirin şey buradan gitmeliyiz. Akşam oluyor." dedim.
Kalkmayınca bununla uğrasamayacak kadar yorgun olduğumu farkettim. Telefonumu çıkarıp rehbere girdim.
"Nolur bir arkadaşım olsun nolur."
Evet pek kimse yoktu ya da vardı ve sonradan silmiştim.
"Hmmm Helin? Kötü bir fikir değil deneyelim bakalım"
Çalıyor deyince hemen telfonu kulağıma götürüp bekledim.
"Alo?"
"Alo Helin, ben Ahsen nasılsın?"
"Ayhh Valla iyi miyim bilmiyorum yeni kalktım uykudan. Başım çok pis ağrıyor. Ağrı kesici aldım onun etksini bekliyorum. Sen nerdesin öyle rüzgar sesi geliyor?"
"Sey ben parktayım."
"Her pazar olduğu gibi ha?"
"A-evet şey oğlum uyudu bana yardıma gelir misin çok yorgunum dicektim ama başın ağrıyor isterse-"
"Yok ya belki temiz hava iyi gelir bekle beş dakikaya ordayım."
Tamam diyemeden telefon kapandı bende beklemeye başladım.
*
"Sen geliyorsun anlarım da Mert'e niye eziyet ediyorsun? Zaten çok kimse de kalmadı çoluk çocuk yok orada oturtuyorsun tüm gün bari biraz onunla oyun oyna."
Helin artık adını öğrendiğim oğlum Mert'i sağolsun benim yerime kucaklamış eve gidiyorduk. Onun evi parka daha yakındı. Bu yüzden çabuk gelmişti fakat benim evim daha uzaktı. Öğrenmem gerek bir çok şey olduğu için onu evime davet etmeliydim umarım bir sorun çıkmazdı.
"Haklısın ama kilitleniyorum ve gözümü oradan ayıramıyorum. Bu çok mu bencilce?"
"Oyy yakışıklı yarvru öküzüm benim." diye öptü Mert'i.
"Evet biraz bencilce kusurabakma ama öyle çocuğunu düşünmelisin. O yok artık"
"Bugün bizde kalmaya ne dersin konuşmak çok iyi olurdu?"
Bana dikkatlice baktı ve:
"Peki tamam kalalım bakalım."
*
Yemeklerimizi yemiştik bende çayları dolduruyordum. İçimi çok büyük bir heyecan kaplamıştı. Ne olduğunu çok merak ediyordum.
Tepside çayları oturma odasına götürdüm ve yere ikimizin arasına koydum.
Çayına şekerini koyup karıştırırken bende onu beklemeye başladım gözlerimi ondan çekiyordum bile. Ha bitirsin ha bitirsin derken hala karıştırmaya devam edince ona baktım. Bana yüzü garip bir şekile girmiş bakıyordu.
"Derdin ne senin ne bekliyorsun sana çayına şekerini koyup karıştıran birini hiç mi görmedin diyecem ama sen şeker hastası olabilecek kadar çayına şeker koymayı seven birisin."
Kafamı iki yana sallayıp geriye yaslandım.
"Bak biraz garip gelecek ama bazen insanlar kendi yanlışlarını hatta bazen doğrularını bile fark edemezler. Ben de diyorum ki sen bana yaşadığım olayları anlat da ben de bir şeyleri fark etmeye çalışayım."
Bana bakıp:
"Aslında kötü bir fikir değil. Ama ne çıkar bilmem."
Çaktırmadan derin, rahatlamış bir nefes verdim.
"Kısaca anlatmak gerekirse burası eskiden çok güzel bir yerdi. Çok fazla kişi yaşıyordu. Tabi burada yaşayan bir kadın ve bir adam da vardı. İkisi sözde birbirine aşıktı. Sözde diyorum çünkü bu adam kızı sevmiyordu. Benim tam bilmediğim bir sürede yine tam hakim olamadığım bir ilişki yaşadılar. Çünkü hanım efendinin gözü arkadaşını hile görmüyordu. Adam yanılmıyorsam bir müzenin müdürüydü ve yakışıklıydıda. Sonra birden ortadan kayboldu. Sana bir mektup bırakmış. Artık ne yazdı ise buranın geleceği ve senin parka gitmen ile ilgiliydi. Sonra kazı arabaları mı dersin garip bir şekilde yakından patlatılan bombalar mı dersin derken tabi çoğu kişiyi evden çıkarmışlardı Allah'tan. Fakir kalan kimselerde burada yaşmaya devam ediyor. Artık daha ne kadar sürer bilmiyorum. Çünkü buraya yeni evler inşa etmeyi planlıyorlar. Artık planları ne ise... İşte sonra..."
Birden anılar zihnime hücum etmeye başladı.