Kalenin taştan yapılmış kalın duvarlarının örttüğü oda, yaydığı nemli ama serin kokuyla birlikte insanlara ruhani bir huzur sağlardı. O kokuyu solumak, o atmosferin hücrelerinize teker teker işlemesi bile bir bakımdan kaptanı rahatlatırdı. Her ne kadar denize ait olsa da, karada olmak da, evinin bu nemli ama ferah kokusunu solumak da, suyun üstünde olmak kadar ona iyi gelirdi. Ancak şu an değil. Yatağında cansız bir şekilde uzanan, kardeşi yerine koyduğu bedeni gördüğü müddetçe rahatlaması mümkün değildi.
Saldırıya uğramalarının üzerinden bir haftaya yakın zaman geçmişti. O bölgeden sağ olarak kurtulan ilk gemi olmaları tüm ülkenin hatta yabancı ülkelerin bile kulağına gitmiş, her gün yüzlerce misafir ağırlamaya başlayan görkemli kalesini büyük bir karmaşaya sürüklemişti. Kaptan, uşaklarını diğer insanları bilgilendirmeleri ve kendisini kesinlikle rahatsız etmemeleri konusunda bilgilendirmişti çünkü dikkatini dağıtmak istemiyordu. Gittiği sayısız şehirden, birçok ülkeden topladığı kitapları gece gündüz hiç durmadan karıştırmış ve sirenler hakkında bulabildiği az buz bilgiye rağmen, kardeşi yerine koyduğu çocuğu kurtarmak ve demir ustası ile birlikte o yaratıklardan intikam alabileceği bir silah üretmeye çalışıyorlardı. Ancak bu düşündüğünden daha da zordu.
Savaş esnasında gemilerinin içerisine düşen ölü siren bedenlerini günlerce incelemişlerdi. Cesetlerinin normalden daha hızlı çürümesi işlerini zorlaştırıyor olsa da en azından anatomik yapılarını öğrenebilmiş olmaları üretecekleri silahlar hakkında bilgi edinmelerini sağlamıştı. Kalpleri insanların kalbiyle aynı yerdeydi. Üreme ve boşaltım organları çok karışıktı ama muhteşem bir iskelet sistemine sahip oldukları inkar edemeyecekleri bir gerçekti.
"Efendim, zehir yayılmıyor lakin bedeni gittikçe zayıflamaya başladı. Şifacının panzehir üretebilmesi için siren zehrine ihtiyacı var."
Kyungsoo duyduklarıyla sıkıntılı bir şekilde nefesini bıraktı. Han, günden güne çöken bedeniyle birlikte yatakta cansız bir şekilde uzanıyordu ve bu görüntü kaptanın yüreğini her gün biraz daha dağlıyordu.
İnceledikleri sirenlerden diğerlerine göre daha büyük görünenlerin kuyruklarının kırmızı pullarla kaplı olduğunu görmüşlerdi. Gemileri aslında sirenlerden kurtulan tek gemi değildi. Uzun yıllar önce bir gemi daha kurtulmuş ve kaptanı sirenler hakkında bulduğu araştırmaları bir kitap haline getirmişti. Ancak kaptan ölünce ve aradan uzun zaman geçince, araştırmaları insanların zavallı zihinlerinde bir efsane olarak kalmıştı. Kyungsoo o kitabı okuduğunda zaten bildiği şeylerin yazılı olduğunu görmüştü ancak o sararmış yapraklar üzerinde bilmediği tek bir şey vardı.
"Her birinin kuyrukları birbirinden farklıydı. Bir tanesi gözlerimin önünde arkadaşımın kanını içtiğinde görmüştüm. Erkek vücuduna benzeyen gövdenin altını saran kuyruktaki pulların bir bölümü kırmızıya dönmüştü."
Kyungsoo okuduklarıyla neden büyük olanın pullarının daha kırmızı olduğunu çözmüştü. Çünkü o daha fazla insan kanı içmişti.
"O yaratıkların bedenleri öldüklerinde tamamen kurumuş. Değil bir damla zehir, bir damla kan bile alamadık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIREN || DoKai
FanficKim Jongin Poseidon'un çocukları arasında en çirkin olandı. Bu yüzden kardeşleri tarafından sürekli dışlanır ve işkenceye uğrardı. Ancak bir gün kardeşleri güçlü bir korsan mürettabatına vahşice saldırdığında, dönemin en güçlü korsan gemisinin sahib...