6

245 30 44
                                    





Omuzlarına kadar gelen siyah gür saçları rüzgarın her esintisinde yaramaz çocuklar gibi oradan oraya savrulurken, okyanusların dibini andıran kara gözleri sıkıntıyla tek bir noktaya odaklanmıştı.

Güneş neredeyse batmak üzereydi. Gittikçe karaya doğru yaklaşıyorlar ve yelkenleri indirmek için hazırlık yapıyorlardı.

"Onun varlığıyla ilgili hiç kimseye, hiçbir şey söylemeyeceksiniz. İnsanlar onun varlığını bilmeyecek."

Kaptanın emri netti. Hiç kimse, yakaladıkları sirene dair hiçbir bilgi paylaşmayacaktı. Çünkü onun varlığının öğrenilmesi demek, düşmanlarının ve bilge insanların ona sahip olmak için ellerinden geleni yapacakları anlamına gelirdi. Kyungsoo her ne kadar o sirenin varlığından nefret etse de, eğer diğer insanların eline düşerse onun deney amaçlı bin türlü işkenceye uğrayacağına emindi. Lakin kaptan buna izin veremezdi, Baekhyun'un da dediği gibi, Han iyileştikten sonra onu ait olduğu yere geri bırakacaklardı. Kyungsoo o kadar merhametsiz değildi. Eğer kendisine ihanet eden ve emrini dinlemeyen olursa da, Kyungsoo onların cezasını vermekte asla tereddüt etmezdi.

İhanet konusunda kimsenin ikinci bir şansı yoktu.

Güneş batmaya başlıyordu, Anthemusa'nın fevri dalgalarından çoktan uzaklaşmışlardı. Kaptanın içindeki sıkıntı da güneş battıkça daha çok çoğalıyordu. Dalgınca izlediği beden hala uyanmamış ve bayıldığından beri pozisyonunu bozmamıştı. Hoş, küçücük küvetin içerisinde ne kadar hareket edebilirdi orası meçhuldü lakin hiçbir canlılık belirtisi göstermemesi, kaptanı iyiden iyiye endişelendiriyordu.

Baekhyun'un endişe dolu seslenişiyle yanlarına geldiklerinde sirenin bayıldığını görmüşlerdi. Baekhyun onlara sirenin konuştuğunu ve güneşten dolayı zarar gördüğünü söyleyince, küvet üzerinde sağlam bir gölgelendirme yapmışlar ve onu olabildiğince serin tutmaya çalışmışlardı. Lakin ne kadar zaman geçerse geçsin siren uyanmıyordu. Farklı bir sorunu olup olmadığını bilmiyordu, belki daha derin bir kabın içine koymaları gerekiyordu, belki de beslenmesi gerekiyordu, kaptan emin değildi. Lakin bildiği tek bir şey varsa, o da, bu sireni kaybetmemeleri gerektiğiydi.

"Hala uyanmadı değil mi?"

Yanından gelen kalın sesle, Kyungsoo oturduğu yerden doğruldu ve bakışlarını sıkıntıyla Chanyeol'e çevirdi.

"Uyanmadı. Yoksa benim yüzümden mi? Kafasına darbe aldığı için mi?"

Kyungsoo, bu ihtimali düşündükçe gerçekten pişman hissediyordu. Lakin onların hepsini aynı sanıyordu. İnsanları avlarlar, oyuncak gibi bedenlerini parçalarlar ve zalimce gülüp artlarına bile bakmadan yok olurlardı. Pulları kırmızılaşır ve okyanusu al sulara boyarlardı.

Ama bu siren farklıydı. Bakışlarında insansı parıltılar, gülüşünde yaramaz bir merak ve hayranlık, dokunuşunda ise gerçek bir samimiyet hissetmişti. Üstelik kuyruğunda en ufak bir kırmızı pul bile yoktu. Lakin tüm bunlar onun doğasını değiştirmezdi. O bir sirendi. Şu an bile gemide bulunan herkese saldırabilir ve Kyungsoo onu öldürmeden önce ısırığıyla birkaç korsanı zehirleyebilirdi.

"Hayır, sirenler bu yüzden bayılacak varlıklar değiller. Muhtemelen güneşte çok fazla durmaya dayanamadı."

"Muhtemelen."

"KARA GÖRÜNDÜ!"

Güverteden gelen bağırışla bakışlarını sirenden ayıran kaptan, derin bir iç çekti ve ayaklandı.

Eve dönme zamanıydı.

***

Küçük birahaneyi dolduran kahkahalar kalenin her bir tarafında yankılanırken, korsanlar ördükleri sakallarına taktıkları küçük takıları şakırdatacak kadar hızlı dans ediyorlar, ahşap bardaklarının içerisindeki romu ve ucuz birayı her tarafa saçıyorlardı.

SIREN || DoKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin