kendini tanımak

27 4 3
                                    

sevgili 16 yaşındaki kendim,

hayal kırıklıklarının senesine hoş geldin. hoş gelmek için çok güzel şeyler değil biliyorum. hayatında birçok değişiklik oluyor, yine bir taşınma, yine ayrılıklar, yine içinde umutlar... mesela bu sene ne kadar iyi bir şey olmasa da babana güvenmeyi bırakacaksın, annenin güçlü olmadığını düşüneceksin, hiç doğmamayı dileyeceksin, kader kurbanı olduğunu hissedeceksin, etrafı suçlayacaksın da suçlayacaksın.

daha önce kendini bir yere ait hissetmeme konusundan bahsetmiştim. bir yerden kurtulduğunu düşünürken başka bir yerde daha kapana kısılmış gibi hissetmeye başladın. bir yandan üzgünsün, bir yandan gelişiyorsun bunun sorumluluğu ağır geliyor. sanırım bu dönem toprak elementinin en yüksek olduğu dönemdi. çünkü bulunduğun ortamda çok fazla öne çıktın. öne çıkılacak bir şey yapmadığını düşünürken spot ışıkları hep sendeydi. kötü bir şey değildi ama çok nefret topladın ve olmadığın biri gibi yansıtıldın. özgüvenli olmak ya da bir şeylerde iyi olmak etrafındakiler tarafından kötü karşılandı ve sana tepkilerini gösterdiler.

bu dönemde kendin olmaktan vazgeçmediğin için sana o kadar minnettarım ki. ayaklarının en yere bastığı zamandı. gittiğin her yere değişimi götürüyorsun, doğruya doğru. bu özelliğini düşününce mizacının ateş olduğunu düşünüyorum çoğu zaman. iletişimde bulunup da hayatında değişim başlatmadığın kimse yok. 

bu satırları yazarken yakın geçmişte  yaşadığım bazı şeyler hakkında da çözülmeler yaşadım. şimdi zamanı değil ama yazmazsam unuturum o yüzden yazayım. geçen sene, ilk başladığın zamanlarda bu kadar zorlanmanın sebebi ateşinin düşük olmasıydı, şimdi anlayabiliyorum. gittiğin yere değişimi götüremedin. çünkü zaten gücün yoktu. jetonum yeni düştü. emin değilim ama galiba sen ateşsin be kızım. mizaçla ilgilenirken de hep kendi mizacımı bulmaya çalışıyordum ama hiçbir elementte kendimi tam olarak göremiyordum. çünkü o zaman ateşim düşüktü. ah güzelim benim şimdi anlayabiliyorum. kimse de çıkıp demedi ki sen elinin değdiği şeyleri hep değiştiriyorsun. gerçi deseler de o zaman anlayabilir miydin bilmiyorum. 

kendin olmakla kendini tanıyabilmek bağlantılı ama çok ayrı konular bence. kendini tanımadığın sürece kendin olamazsın. toprağı yazmayı başlamak için 3. haftaya girene kadar beklemem gerekti. çünkü zaten toprak etkisini yavaş gösteren bir element. sindire sindire bir şeylerin ilerlemesi gerekiyor. şimdi kendimi daha çok tanımaya çalıştığım bir dönemdeyim. önceden kendime hep taraflı bir gözle bakıyordum. çok şükür bunun hakkında ateşle birlikte güzel değişimler yapmaya başladım. 

hayata sıfır noktasından bakmak da polyannacılık oynamak da çok kolay. bu ikisi arasında bir denge kurup kendini o gözle değerlendirmen gerekiyor. çünkü bu amana kadar kendin olarak değil sana nasıl öğretilmişse öyle bakıyorsun. öğretileri kırmak zaman ve emek istiyor.

cinsel kimliğin hakkında kafanda hep soru işaretleri vardı ya, o zamanlar bu konu çok da gündeminde değildi. şu an hayatımın tam ortasında. kendim olmak yolculuğunda bir adım da bu. önce kendimi tanıyabilmeliyim. bunun hakkında çetin çetintaş'a yazdığım mesajıma, yaşam yolun nereden geçiyorsa oradan yürü cevabını verdi.

kendime tam olarak bir sıfat koymak istemiyorum çünkü bir şeye ait olmama hissim burada da ortaya çıkıyor. bir de ne söylersem insanlar, bunun hakkında yorum yapabilme hakkına sahip olduklarını sanıyorlar. çok güzel bir topluluğun içinde olduğumu biliyorum ya, şimdilik bu bana yeter. -heterosexuality was never an option- 🏳️‍🌈

kendini tanıma, bir yandan tüm boklarını ortaya serdiği için can sıkıcı da bir iş. bu yüzdendir sanırım mata gitmekte çok zorlanıyorum. bir şeyler ortaya çıktıkça onları ortaya çıkaran pratiği yapmaktan kaçıyorum. ah, hayatımın büyük bir bölümü bir şeylerden kaçmakla geçti zaten. (bunu yazarken gerçekten iç çektim) bunu tüm gerçekliğiyle de görebilmek iyileştirici bir acı taşıyor. 

flowers on my headHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin