GÖKKUŞAĞI OTELİ Birinci Kısım 3

96 11 5
                                    

                                     Acının Değişen Rengi


Arzu bilmiyordu onun neden tutuklandığını. Sabaha karşı kapıya dayanmışlar, evi talan etmişler, Ömür'ü alıp gitmişlerdi öylece. Polisin hiçbir açıklama yapmaya zorunluluk duymadığı zamanlardı.

Ertesi gün gazetelerden birinde polisle çatışmaya girip kaçan bir siyasi suçludan söz ediliyordu. Gazeteler bu türden haberlerle dolup taştığı için, üçüncü sayfadaki sütunlardan birinde bulmuştu Figen haberi. Küçük bir fotoğrafta Ömür'ün kurşunlarla delik deşik olmuş arabasını görünce hemen tanımıştı kız. Bununla bembeyaz kesilmişti kahvaltı masasında. Annesi endişeyle ne olduğunu soruyordu. Nefes alamadığını hissetti.

Kaçtığını söylüyordu haber. Kaçmış mıydı Orhan gerçekten? O kurşunlanmış arabadan kaçmayı başarmış mıydı? Neredeydi peki? Kurtulmuş olsa aramaz mıydı kendisini, haber vermez miydi?

Ömür'ü tutuklamalarının sebebi arabasıydı muhakkak. Arabanın onun üzerine olduğunu öğrendiklerinde, Orhan'la bir iş birliği olduğu kuşkusuyla onu da almışlardı. Bırakırlardı çok geçmeden. Bıraktıklarında Ömür'den öğrenebilirdi Orhan'ın kaderini. O gemiye binip binmediğini.

Polis kendisini hiç rahatsız etmedi. Bunu garipsedi. O garipseme çok sürmeden acılı bir kabullenişe dönüştü. Orhan'ı öldürmüşlerdi. Muhakkak öldürmüşlerdi. Eğer hayatta ve hala firarda olsaydı, onunla ilişkisi olan herkesi didikliyor olurlardı.

Orhan'ın silahı yoktu. Karşı koyma şansı yoktu. Olmadığı halde öldürmüşlerdi ve bunu açık edecek yerde onun kaçtığı yalanını söylüyorlardı. Yalandı bu haber. Yalandı! Orhan ölmüştü.

Öyle çok ağladı ki, annesi kızı hasta düşecek diye korktu. Durup durup Arzu'yu arıyordu, Ömür'den bir haber var mı diye.

Üç gün sonra;

-Gidip göreceğim, dedi Arzu. "Birilerini araya soktum. Gösterecekler."

-Ben de geleyim, ne olur, diye yalvardı.

İki kadın birlikte gittiler siyasi şubeye. Ömür'ü küçük bir odada, tepelerinde iki polis dikilir halde görebildiler. Arzu ağlıyordu durmaksızın.

-Neden bırakmıyorlar seni, diye çırpınıyordu.

-Bilmiyorum, dedi Ömür. "Hiçbir şey söyledikleri yok."

Polisler dik dik bakıyorlardı. Tek söz etmeye fırsat yoktu; ne konuşulsa duyacaklardı. Ama Ömür Figen'in gözlerindeki soruların anlamını çok iyi biliyordu. Kadınlar çıkarken ikisini de kucakladı.

Figen beklenmedik bu kucaklamanın gerekçesini adam kulağına fısıldayınca anladı:

-İlke Taşımacılık'tan Ahmet'i bul.

Adama teşekkür eden gözlerle baktı.

Oradan çıkar çıkmaz bir taksiyle Karaköy'e yollandı. İlke Taşımacılık'ta Ahmet'in gemilerden birinde olduğunu öğrendi. Yanına kattıkları adam onu gemiye götürdü. Hayatında ilk kez bir gemiye bindi, Figen, ilk kez bir geminin çalışanlarına ait kısımlarında yürüdü. Yanına kattıkları adam onu bir dar koridordan diğerine geçirirken, sonsuza dek öylece yürüyeceği hissine kapıldı. Bundan da şikayet etmedi. Bu koridorlar sonunda bitip Ahmet denen o adamı bulduğunda belki de hayatının en korkunç gerçeğiyle karşılaşacaktı; kendine her şeye hazır olması için ne denli telkinde bulunursa bulunsun, Orhan'ın o gemiye hiç binmediği gerçeğiyle yüzleşebileceğini sanmıyordu. Dört gündür haber alamadıkları Orhan o gemiye binmemişse bunun tek bir anlamı vardı.

Gökkuşağı Oteli (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin