GÖKKUŞAĞI OTELİ İkinci Kısım 6

67 13 5
                                    

                                         Yeniden Akabilmek

-Figen?

Bu sesle zıpladı. İlk yine kafasından gelen bir ses sandı. Ama Ömür gelmiş, hemen arkasında dikiliyordu. Onu görünce bir yürek çarpıntısı eşliğinde o ağlama faslı da gelecek sandı bir an. Bu yüzden hemen bakışlarını kaçırıp içkisine sarıldı.

Ömür bir süre tereddütle dikildi olduğu yerde.

-Otelden burada olduğunu söylediler. Rahatsız etmediğimi umarım.

Deniz çıktıktan sonra bir süre kendisiyle savaşmıştı Ömür. Ondan nereye kadar uzak duracaktı? Bu uzak duruş ne düşündürecekti Figen'e ve diğerlerine? Zaten Deniz ondaki kaçma halini sezmişti; bundan kuşkusu yoktu.

"Başını dik tut ve halles bununla, Ömür Aksoy!" demişti kendi kendisine, saatlerce süren iç savaşının ardından. "Hayatın boyunca saklanamazsın."

O kararla gelmişti. Bir kahve eşliğinde sohbet etmekle baş edebilirdi. Sahilde olduğunu söylediklerindeyse yeni bir korku yürümüştü bedenine. Onunla sahilde, mehtabi seyredip oturmak düşüncesi dehşete kapılması için yeterliydi. Ama bir kez görünmüştü kadının mekanında; kaçsa bile, o öğrenecek, buna bir anlam veremeyecek, Ömür de büsbütün aptalca bir duruma düşecek, olmadık açıklamalar bulmak zorunda kalacaktı. Bu yüzden kendisine aynı emir vermiş ve inmişti sahile:

"Başını dik tut ve halles bununla, Ömür Aksoy!"

Sahile ulaştığında bir süre ağaçların altında durup onu izlemişti. Ay ışığında yıkanan bir peri kızı gördüğüne yemin edebilirdi. O peri kızı öyle güzeldi ve kendisi onu öyle çok seviyordu ki, yüreği, en essiz güzelliği görmüş bir insanın duygulanışı içinde ağlıyordu.

-Elbette etmiyorsun, diyordu Figen. "Biraz sessizlik gereksedim. Ama eski bir dosta her zaman yerim var."

Ömür bir süre tereddüt etse de sonunda kadının yanında, o da kumlara oturdu.

-İnanılmaz bir mehtabi var buranın, diye devam etti Figen, hiç bilmediği bir konuşma ihtiyacı içinde; aralarında sessizlik olmamalıydı, yüreğinin sesini duymamalıydı Ömür. "Ve deniz çok dingin. Buraya çabuk alışacağımı söylerken haklıydın."

Dönüp adama gülümsedi.

"Tanrım! Onu çok özlemişim!" diye bağırıverdi yüreği adamın yüzünü gördüğünde. Kaçırmak istedi bakışlarını; ama kaçıramadı. Başını çevirse, özlem dolu gözleri yuvalarından fırlayıp çıkacaklar, öylece havada kalıvereceklerdi muhakkak. Ömür denize bakıyordu. Ayın yumuşak ışığının kadının gözlerine bahsettiği şey, bu güzel yüz, yeryüzünde konaklayan bir tanrıya ait olmalıydı; Figen'in her gördüğünde tapınmaktan başka bir şey düşünemediği bir tanrıya.

Ömür kadının sabit bakışlarını hissetmişti. Kendi içindekini saklama telaşı öyle yoğundu ki, onun kendisine nasıl baktığını keşfetmeyi aklına bile getirmedi.

-En güzeli sessizliktir burada, dedi.

Bu sesle düşünden ayıldı Figen; bakışlarını çekip içkisinden büyük bir yudum aldı.

-Sessizliği seversin, bilirim.

-Sessizlik iyidir.

-Ve dünya fazlasıyla gürültülü, diye ekledi Figen, dalgınlaşan bir tebessümle. "İnsanın ne kendisini, ne de başkalarını duyamayacağı kadar gürültülü... Unutmadım söylediklerini, bak! Bütün gürültücülüğüme karşın bana nasıl tahammül ettiğini de unutmadım."

Gökkuşağı Oteli (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin