GÖKKUŞAĞI OTELİ Birinci Kısım 2

125 13 3
                                    

                                                               Acı Çeken Bir Yüreğin Çırpınışları


Ertesi sabah uyandıklarında Ömür evde değildi.

-Bir iş için erkenden çıkması gerekti, diye açıklamıştı Arzu.

O işin bir bahane, Ömür'ün kendisini görmekten kaçınmak adına uydurduğu bir yalan olduğundan emindi Figen. Bunun için şükretti. Onu görmeye, yüzüne bakmaya cesareti yoktu.

Bir daha da öyle bir cesareti olmayacaktı. Bu yüzden onları görmez oldu. Orhan ne zaman onlara gitmekten söz açsa bir bahane uydurup reddetti. Arzu birkaç kez arayıp hatırını sorduğunda da bahane bulmayı becerdi.

Yaz ortasıydı. Birkaç aydır beynini ve yüreğini yakan cehennemin ortasında kavrulup duruyordu. Onu özlemek, bildiği hiçbir özleme benzemiyordu. Bedeninden en gerekli uzuvlar koparılıp alınmış gidiydi. Muhtemelen ciğerleriydi; çünkü soluk almakta güçlük çekiyordu.

O birkaç ayda neredeyse on kilo vermişti. Resim çizmeyi de çok boşlamıştı.

"O görmedikten sonra...." düşüncesiyle gözleri dolup taşıyordu.

Kendine ne derse desin, aklını başına toplaması için hangi telkinde bulunursa bulunsun daha iyisini yapamıyordu. Ömür ile gözlerini kendi içine yöneltmiş, kendi varlığının her bir köşesini görmüştü ve şimdi, onsuzken o varlık daralıp duruyordu, bir hiçliğe doğru sürükleniyordu adeta.

Orhan seziyordu ondaki değişmeyi, içe kapanışı. En canını sıkan da kızın kilo kaybıydı. Hasta olduğundan endişe etmeye başlamıştı. Bir gün bir doktora görünmesini söyledi kıza.

-Böyle durduk yerde bu kadar kilo vermen normal değil.

-İştahsızım, ondandır, deyip geçiştirmek istedi Figen; ama Orhan öyle çok ısrar etti ki bir doktora gitti.

Tahlillerin sonuçları normaldi; bünyesinde vitamin eksikliğinden öte bir sorun yoktu. Orhan'a vitaminlerini düzenli alma sözü verdi; konu kapandı.

Bir de beynini, yüreğini lime lime edercesine dönüp duran Ömür meselesi kapansaydı. O kapanmadıkça böyle eriyip gideceğini biliyordu. Ona bağlanmıştı; onunla bütünleşmişti adamın kollarında olabildiği o birkaç dakika içinde. Koptuğu andan beri, bir bedenden koparılmış bir uzuv gibi kanıyordu. Bütün kanı akıp gittiğinde yaşam da akıp gidecekti kendisinden.

Ona koşmak;

-Ben sensiz olamıyorum, diye yalvarmak geliyordu bazan içinden. "Beni sevemez misin? Arzu'yu bırakıp benimle olamaz mısın? Çok mu imkansız?"

Hatta bazan;

-Sadece sev beni, demek istiyordu. "Arzu'yla kalsan da sev beni. İkinci kadın olmak filan umurumda değil. Hiçbir şey sensiz olmaktan daha kötü olamaz."

Ne birini, ne de ötekini söylemeye kalkıştı. Öylece acı ve çırpınışlar içinde, pek de ümit verici olmayan bir yere doğru bir sürüklenişe bıraktı kendisini.

Beşiktaş'ta, annesiyle birlikte, kendini bildi bileli yaşadığı apartman dairesinin kapısı bir gece çalındığında bir şeylerin olduğundan daha kötüye gideceğini hemen hissetti. Kapıya sertçe vuruluyordu ve gecenin ikisiydi.

Kendisi gibi telaş içinde ayaklanmış annesine;

-Sen bekle, dedi, kısa bir bakışmanın ardından. "Ben bakarım."

Koşup kapıyı açtığında eli ayağı kesiliverdi. Gelenin Orhan olduğundan, başının belada olduğunu söyeyeceğinden emindi. Ne zamandır kendisini hazırladığı bir şeydi bu.

Gökkuşağı Oteli (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin