''Göğsü kor, kalbi kırık güneş; beni ısıtman için daha ne kadar beklemem gerek?''Koyu kahverengi gözlerin sahibi bir insan değildi. O...o?
''Sen de nesin böyle?'' diye fısıldadım sanki bana cevap verebilecekmiş gibi. Aramızda iki üç adımlık bir mesafe vardı ve her an üzerime atlayabilirdi... Fakat nasıl? Nasıl bu eve girebilmişti?
Allah'ım rüya mı görüyordum hâlâ?
Karşımda koskocaman, kalın tüylere sahip-eğer aklımı kaçırmadıysam- bir aslan duruyordu. Aslan?
Dudaklarımdan koca bir çığlık döküldü. Bunun ardından koca hayvanın üzerime doğru adımlaması bir olmuştu. Tam o an, boğazımdan yeniden dökülen çığlık tam anlamıyla yutkunma ihtiyacımı kat be kat arttırmıştı fakat öyle bir şeydi ki bu, yutkunma yetimi kaybetmiş gibi hissediyordum.
''Isabella?!''
Duyduğum sesle bakışlarım merdivenlerin önündeki babama döndü. Çığlığımı duymuş olacak ki gözleri, yoğun bir şekilde üzerimde geziniyordu. Koşar adımlarla yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çöküp önümde durdu. ''İsabella, iyi misin n'oldu?'' Ne mi oldu? Benimle alay mı ediyordu?
Nefesimi tutarken, ''Görmüyor musun?!'' İşaret parmağımla onu gösterdim. Hâlâ koyu kahve gözleri üzerimde dolaşıyordu, birazdan üzerime atlayacakmış gibi...
''Baba şunu görmüyor musun? Bu... Bu nasıl oldu? Nasıl girdi içeriye? Şehrin ortasında hem de... Baba?'' Öyle hızlı konuşuyordum ki, söylediklerimi anladığından bile emin değildim. O da bunu doğrular nitelikte yüzüme çok saçma bir şey söylemişim gibi bakıyordu.
''Bella, neden bahsediyorsun sen?'' Derin bir nefes alıp ellerimi, kendininkilerin arasına aldı. ''Kızım, ne oluyor? Senin için endişeleniyorum. Anlat bana lütfen.'' dediğinde gözlerindeki endişeyi fark ettim.
Ellerimle yeniden onu gösterdim. ''Baba şunu görmüyor musun? Şu koca, yırtıcı... Şeyi!'' dedim yüksek çıkan bir sesle. Kendime engel olamamıştım. Ben mi bu durumu çok abartıyordum yoksa her gün evimizde bir yırtıcıyla uyanıyorduk da benim haberim yoktu?
Babam kaşlarını çatarak ellerimi daha sıkı tuttu. ''Neyi görmüyor muyum?'' Ellerimi, onunkilerin arasından çekip bir hışımla ayağa kalktım ve hem ondan hem de babamdan bir kaç adım uzağa gittim. Ona bakmamaya çalışıyordum. ''Baba, şu an evin ortasında koca bir yırtıcı duruyor ve sen hala benimle dalga mı geçiyorsun!''
O da benim arkamdan ayağa kalktı ve etrafına baktı fakat benim aksime yüzünde normal bir ifade vardı. Sanki hiç bir şey yokmuş gibi davranıyordu. Kesinlikle benimle dalga geçiyordu!
''Isabella?'' dedi yumuşak bir ses tonuyla. Bana doğru yaklaştı. ''Bebeğim, dün gece çok yoruldun sanırım bitkin görünüyorsun. Böyle durumlarda çok sık rastlanan durumlar bunlar... Bu kadar yormana gerek yoktu kendini, hadi git dinlen.''
Bu gerçek miydi? Sadece ben mi görüyordum evin ortasında hareketsiz bir şekilde, gözlerini bana dikmiş kocaman yelesi olan aslanı? Belkide babam haklıydı. Gece sabaha kadar çalışmıştım. Sadece uyumadığım için gördüğüm saçmalıklardan ibaretti. Evet, hem şehrin ortasında aslanın ne işi vardı? Aslanın! Bir aslan, ve bizim evimizde. Kocaman bir kahkaha attım. Kesinlikle halüsinasyon görüyordum. Biraz rahatlamalıydım. Evet daha önce böyle olmuş muydu? Belki bir kaç defa fakat hiçbiri aslan değildi.
Gözlerimi kapattım. Büyük ihtimalle babam az önce bağırıp, şimdide kahkaha attığım için delirmiş olduğumu düşünüyordu fakat umurumda değildi. Tek düşündüğüm, halüsinasyon da olsa, evin ortasındaki o canlıdan kurtulmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEARS OF THE SUN
FantasyGüneş gitmişti. Artık sadece kış vardı; sadece fırtına, sadece karanlık...