''Güneşin dilini bağladılar içten içe adını sayıkladı; yaralarını kanayıp bayılttılar sen sar diye ayılmadı.''Seninki insanın tüm benliğine ulaşıyor.
Bazen sözler birer silah haline geldirdi; hiç beklemediğin, tahmin dahi etmediğin kişi tarafından. Sesi insanın kalbinde yankılanırken toprağın rengini emip gözlerine geçirmiş bakışları bir saniye olsun ayrılmıyordu gözlerimden. Kimsin sen güzel gözlü yabancı, diye haykırmak istedim.
''Isabella.''
Bu ses? Başımı çevirdim ve sahnenin alt tarafında dikkatle bizi inceleyen, ne zaman geldiğini duymadığım babamı gördüm; yanında halam dikiliyordu. Onlar ne zaman gelmişti de fark etmemiştim? ''Baba,'' dedim gözlerimi kırpıştırarak. Bedenime yayılan bu sersemlik hissi de neyin nesiydi? ''Ne zaman geldiniz siz?''
Babam kaşları çatık bir şekilde beni inceledi, aramızda çok mesafe yoktu, bakışları yavaşça benden uzaklaşıp Barlas'ı buldu. Dikkatli -oldukça dikkatli- bir şekilde gözleri onun üzerinde oyalandı bir kaç saniye.
''Alin.'' Halamın yüksek sesini duyduğumda gülümsemeye çalıştığını fark ettim ve bir kaç adım atıp sahneden indim. ''Hala,'' dedim yanına ulaştığımda. ''Gelmezsiniz sanıyordum, arasaydınız keşke bi'.''
''Geçerken bir uğrayalım dedik.'' Başımı salladım ardından kollarını boynuma doladı ve yanağımdan öptü. Babam hâlâ kaşları çatık bir şekilde Barlas'a bakıyordu. Sakin adımlarla sahneden inip yanımıza gelen Barlas'ın yüzünde oldukça ciddi bir ifade sezmiştim. Sessizliği bozan ilk kişi babamın karşısına geçip gülümseyerek elini uzatan koç olmuştu. ''Hoş geldiniz, Poyraz Bey.''
Babam dikkatli bakışlarını bir kaç saniye daha Barlas'ın üzerinde tuttuktan sonra ilgisiz bir şekilde koça döndü ve kafasını salladı. ''Hoş bulduk, Akın.''
''Uzun zamandır görmüyordum sizi, nasılsınız?''
Babam, koç ve bizim guruptakiler arasında kısa bir sohbet geçtiğinde ilgisiz bir şekilde onları dinleyen babamı süzüyordum. Kaşları çatıktı ve göz altları çökmüştü. Yorgun ve keyifsiz görünüyordu; verdiği kısa ve net cevaplardan anlaşılıyordu.
''Baba,'' dedim araya girerek. Babamın sert bakışları bana döndü. ''Neden haber vermeden geldiniz, bir şey mi oldu?'' Teessüf eder bir ifadeyle güldü. ''Seni ziyaret etmemiz için bir şey mi olması gerekiyor, Isabella?'' Derin bir nefes aldığım sırada Atlas'ın ayaklandığını ve yanımıza doğru ilerlediğini gördüm. ''İyi ki geldiniz Poyraz Amca, sizi uzun zamandır görmemiştim.'' Atlas babamın yanında durup gülümsemeye başladığında babamın da keyfinin yerine geldiğini hissettim. Atlas'ın omzuna vurdu gülümseyerek, ardından bakışları bana döndü. ''Görüyor musun senden daha çok sevindiler beni gördüklerine.'' dedi babam kinayeli bir ses tonuyla.
Gözlerimi devirdim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. ''Sadece geleceğinizi düşünmemiştim.'' Halamın koluma dokunduğunu hissettim.
''Poyraz başkan gelmiş, hoş gelmiş.'' Ege ve Engin ayaklanmış babamın yanına gelmişlerdi bile. Ardından Açelya ve Gül'ün de ayaklandığını gördüm. Hepsiyle üniversitenin başından beri tanıştığımız için babamı da tanıyorlardı ve oldukça samimilerdi. Sırayla babama sarıldıktan sonra halamla da tokalaşmışlardı. O sırada babamın gözleri yeniden bizi dikkatli bir şekilde inceleyen Barlas'ı buldu. Sırtını salonun kolonlarına yaslamıştı ve garip bir ifadeyle bizi izliyordu. ''Aranıza yeni yüzler katılmış bakıyorum da.'' dedi babam, Barlas'tan bahsettiğine emindim.
Koçun yüzünde bir tebessüm belirdi ve bakışları Barlas'ı buldu. ''Evet, yeni solistimiz Barlas.''
Barlas kendinden emin adımlarla bir kaç adım attı ve babamın tam karşısında durdu. Yüzünde anlayamadığım bir gülümseme peyda oldu. Babamın gözlerinin yavaşça karardığını gördüm. ''Poyraz Aslan,'' dedi Barlas anlayamadığım bir tınıda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEARS OF THE SUN
FantasíaGüneş gitmişti. Artık sadece kış vardı; sadece fırtına, sadece karanlık...