''Ruhumdaki yaraları iyileştirdiler, üzerine yeni yaralar açmayı denediler; onları senin ışığınla büyüttüler. Sonra beni o yaraların içine gömdüler.''Bugüne kadar çıktığım tüm yolları tek başıma yürüdüm. Hep yalnızdım, hep yoksuldum yanımdaki kişilerin varlığından. 7 yaşında öğrenmiştim en çok kendime güvenmeyi, başkalarının sırtına yaslanmamayı. Çünkü biliyordum, kimse vazgeçilmez değildi, herkes elbet giderdi. Kim gitmemişti ki?
Gidenler ikiye ayrılıyordu benim için; kimisi kendi isteğiyle giderdi, buna terk edilmek denirdi kısaca, en kötüsüydü. Kimisi de yaradanın biçtiği ömrün sonuna gelmişse kopardı sizden, giderdi. Er ya da geç... Herkesin sonu gitmekti. Ne kadar aynı yolu yürüseniz de birlikte aslında kimsenin yolu, seçimi bir değildi. Bedeninizdeki yaraları da, kalbinizdeki yaraları da sarmak size kalıyordu.
Bazen bir müzik, bazense bir manzara ya da hoş bir koku insanın yara bandıydı, yarayı sökmezdi yerinden fakat unuttururdu geçici de olsa. Peki ya bir insan? Yara bandı olabilir miydi? Ruhundaki yaraların üzerine geçici de olsa çekebilir miydi perde?
Atlas benim yara bandım mıydı?
''Benimle evlenir misin?''
Cümlenin her harfi boğazımda düğüm düğüm sıralanırken suratımdaki ifade nasıldı bilmiyordum fakat öyle afallamıştım ki ne diyeceğimi, nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum. Öyle beklentiyle bakıyordu ki yüzüme yutkunurken tükürüğümde boğulacağımı sandım.
Siyah kadife kutunun kapağını kapatırken seslice yutkundu. Yüzünde apaçık saklı tutamadığı heyecanı dolaşıyordu, ışıl ışıldı gözleri Atlas'ın. Onu uzun zamandır görmediğim hâlindeydi.
''Hiçbir şey söylemeyecek misin?'' diye sordu beklenti dolu sesiyle. ''Biliyorum, beklenmedik oldu senin için fakat ben sana ilişkimizin başladığı ilk zamanlarda da söylemiştim, Alin. Ben seninle hiçbir zaman öylesine yaşamadım bir şeyleri.'' Yüzünde içten bir gülümseme can buldu. ''Ben seninle hayaller kurdum; evimi, odamı, yatağımı... Hep seninle paylaşmanın hayaliyle yaşadım,'' dedi. ''Yalnız seninle...''
''A-atlas,'' dedim bedenim ateşin içinde yüzüyormuş gibi yanmaya ve karıncalanmaya başlarken, fakat bu his beni rahatsız ediyor, kusma isteğimi körüklüyordu. ''Ben....''
''Sen ne?''
Gözlerimi kırpıştırdım ve sarsak adımlarla uzandığım yataktan doğruldum. Tam karşısına geçtiğimde onun da ayaklandığını gördüm. Ellerimi yumruk yapıp açarken, ''Çok beklenmedikti Atlas. Bu teklif sadece benim değil senin de hayatını değiştirecek,'' dediğimde kekelemediğim için şükretmiştim. ''Çok... Çok ani oldu Atlas. Böyle bir karar almak için henüz çok erken.''
Yüzündeki ifadenin gerginliğe dönüşmeye başladığını an be an seyrederken ellerimi boynuma çıkardım ve sıkıntıdan terlerin boşaldığı boynumu ovaladım. Aramızdaki mesafeyi aza indirip bana yaklaştı ve boynumdaki elimi alıp avucunun arasına sakladı.
''Erken falan değil Alin. Ben seni seviyorum, sen beni seviyorsun...'' Duraksadığında yüzüme onaylamamı ister gibi baktığını fark ettim ve hızlıca başımla onayladım. Bu tepkime tebessüm ettikten sonra devam etti. ''Durum böyleyken beklemeye ne gerek var? Ben sensiz bir güne uyanmak istemiyorum. Sadece seni istiyorum... Seni.''
Sözleri miydi böylesine içime taşları oturtan yoksa odanın sıcaklığından dolayı hissettiğim sıkıntı mıydı? Karnıma kramplar giriyordu. Ellerimi elinin arasından çektim hızlıca. Bakışlarımı ondan kaçırıp, ''Atlas ben bilmiyorum. Böyle bir kararı vermeye henüz hazır olduğumu düşünmüyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEARS OF THE SUN
FantasyGüneş gitmişti. Artık sadece kış vardı; sadece fırtına, sadece karanlık...