"Farkında mısın?" derken gözlerini önündeki koltukta mavi saçlı çocuğun gözlerine çıkarttı. "Ne olursa olsun, nerede olursan ol, geceleri hep bana geliyorsun." Jisung önüne koyulan kahveyi içerken alayla gülümsedi. Minho yine haklıydı.
Mavi saçlı olan elini alnına dayayıp yavaş yavaş masaj yaparken, "Biraz sesini alçat güzelim, başım çatlıyor." diye mırıldandı. İlk geldiği haline kıyasla az da olsa kendine gelmişti, fakat baş ağrısı olayı katlanılmaz hâle getiriyordu. Bir de üzerine Minho'nun imalarını çekecek hali yoktu.
Minho onun kemikli parmaklarında hoş duran yüzükleri inceledi. Ayrıca itiraf etmeliydi ki, Jisung bu gece fazlasıyla yakışıklı gözüküyordu. Her zamanki gibi.
Fakat şu an toparlanması gerekiyordu. Güzelliği aklını karıştırmamalıydı. Aksi takdirde, koltuğunda bacaklarını iki yana açmış oturan mavi saçlı çocuğa kendisini becermesi için yalvarabilirdi.
Kendisini toparlayıp, "Eğer bu hâlde olmasaydın, seni çoktan evimden atmıştım" dedi sertçe. Onun bu umursamaz hallerine alışık olsa da artık sinirini bozmaya başlamıştı. Jisung alaylı sırıtmasıyla, "Halimde ne var? Çoktan ayıldım." dedi.
Minho, cevap vermek yerine göz devirmekle yetindi. Chan onu arayıp Jisung'un sarhoş olduğunu söylediğinde şaşırmıştı. Çünkü onlar hep birlikte içerlerdi. Ayrıca Jisung, kendisini eve bırakmak isteyen Chan'e ısrarla Minho'nun evine sürmesini söylemişti. Daha doğrusu bunları kızıl saçlıya tek nefeste anlatan arkadaşlarıydı.
"Neden geldin?" diye mırıldandı Minho. Jisung kendisine yöneltilen soruyla şaşırdı. "Neden gelmeyeyim?" dedi tek kaşını kaldırarak.
"Neden gelesin ki Jisung?" sinirle gülüp başını iki yana salladı. "Gerçekten, gecenin bu saatinde neden içip kapıma geliyorsun ki?"
Jisung geleceği zaman ona haber verirdi. Minho da ona göre hazırlanırdı. Şu anki durumda aslında hazırlık değildi önemli olan, onun gelişiydi. Neden evine gitmek yerine yanına geldiğini anlayamıyordu Minho.
Sanırım anlamak istemiyordu.
"Bak ben..." Boğazını temizleyip devam etti. "Ben gerçekten sıkıldım bu durumdan." Oturduğu yerden kalktı. Stres ve gerginlikten dolayı karnı ağrımaya başlamıştı.
Jisung kafasını kaldırıp karşısındaki çocuğa baktı. "Bu durum?" diye sorarken sesindeki tını anlamadığını belli ediyordu.
Kızıl saçlı onu başıyla onaylarken, "Bu durum," dedi aslında zaten bilinen o arkadaşlığı dillendirmek istemeyerek. "Biz arkadaşız, öyle değil mi?" Karşısındaki çocukla değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi.
"Bana cevabını bilmediğim sorular soruyorsun, Minho." dedi yavaşça. Az önce onun kalktığı yeri gösterdi. "Otur."
Minho, onun donuk sesiyle karışık düz bakışlarına karşılık dediğini yaptı. Hemen karşısındaki koltuğa yerleşti. Amacı kavga çıkarmak değildi. Sadece aklını kurcalayan sorulara cevap bulmak istiyordu. Ve bunu biraz hırçın bir şekilde yapıyordu.
Jisung onun dalgın bakışlarını gördüğünde iyi olmadığını anladı. "Birisi sana bir şey mi dedi?" Bu çok yüksek bir ihtimaldi çünkü herkes onların ilişkisi hakkında konuşurdu.
Bugün sabah Hyunjin'le konuştuğu şeyleri hatırladı. Sarı saçlı ve zeki çocuk yine aklını karıştırmıştı. Ama olay sadece bu değildi.
Umursamaz bir şekilde gözlerini kaçırdı ve "Hayır, birisinin bir şey demesine gerek yok."ardından kendisine bakan anlamayan gözlere karşı açıklamasını devam ettirdi. "Senin aksine ben cevabını bildiğim soruları soruyorum çünkü."
Jisung derin bir nefes verdi ve dudaklarını ıslattı. Ayılmış olduğunu kesin bir şekilde söyleyebilirdi ama hala başı ağrıyordu. "Hyunjin konusu yüzünden mi böyle davranıyorsun?" Ardından Minho'nun irileşen gözbebeklerinde karşı sinirle güldü.
"Tamam, onunla arkadaş mı olmak istiyorsun? Git ol, bir şey demeyeceğim." Kızıl olanın tepkisi gecikti. Belki mavi saçlı olan doğru bir noktaya değinmişti ama asıl konu bu değildi ki.
Jisung cidden kendi yaptıklarının sonucunu asla düşünmüyordu. Sarışının Minho'nun yanağından makas almasını kıskandığını bile söylemekten acizdi. Minho gülümsemeye çalıştı, onların ilişkisi asla düzene oturacak gibi gözükmüyordu.
Ama yine de bu durumu da es geçemezdi, "Emin misin? Yine onun üstüne arkadaşça yaptığı şeyler için yürümeyeceksin, değil mi?"Jisung onun gözlerinin içine bakarak söylediği cümlelerle dilini yanağının içinde dolaştırdı.
"Benimle oynama, Minho."ardından ayağa kalktı. Çoktan biten kahvesine göz attı ve koltuğun üstünde olan siyah ceketini üzerine geçirdi. "Gidiyorum ben."
Kızıl olan buna şaşırmadı. "Yürüyerek dönebilecek misin? Taksi çağırayım mı?" Her ne kadar şu an ikisi de sinirli olsalar da onu yarı ayık bir şekilde araba sürmesini istemezdi.
"Gerek yok, sen uyumaya gidebilirsin." Soğuk bir sesle söylediği şeyle Minho dudaklarını büktü ve kapıya doğru ilerleyen mavi saçlıya kızgınca baktı.
"İyi geceler," kızıl olan konuşamadan kapı çoktan Jisung'un iki kelimesinin ardından kapanmıştı. Derin bir nefes verdi ve gözlerini kırpıştırdı Minho da.
Cidden, Jisung'u anlamak o kadar zordu ki!
____
diana & rain
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is (not) easy •hyunhosung
Fanfiction"minho ve jisung, okula yeni gelen hyunjin ile ilişkilerini gözden geçirmek zorunda kalır." -threesome tops! hyunjin & jisung bottom! minho [wattpaddeki ilk Türkçe hyunhosung ficidir]