Bugün hiç keyfim yoktu ama Yuta yanına gelebilir miyim deyince kıyamamış kabul etmiştim. Onunla ilk karşılaşmamızın üzerinden 1 ay geçmişti neredeyse ve biz Yuta'ya tüm gerçeği söylemektense aksine kendimizi daha da çok bu oyunun içinde bulmuştuk. O kadar cana yakındı ki gittikçe onunla ve diğerleriyle yakınlaşıyordum. İki kez evlerine yemeğe gitmiştim ve sanki gerçekten aileden biriymişim gibi hissetmiştim orada geçirdiğim zaman boyunca. Bu oyun daha ne kadar sürecekti bilmiyordum.. Kapı çalınca gidip açtım, oydu gelen. Girer girmez konuşmaya başlamıştı. Öylesine şeylerden bahsetse bile onu dinlemek o kadar güzeldi ki.. Kafamdaki bütün düşünceleri dağıtıyordu adeta. Elindeki poşetleri tezgahın üzerine bıraktı, yanlış görmediysem meyve getirmişti. Ardından etrafta dolaşmaya başlamıştı.
''Hyung bu ne karanlık böyle sabahın bu saatinde. Açalım şu perdeleri.''
Pencerelerin olduğu tarafa gidip güneşlikleri açmıştı. Gerek yoktu aslında, o gelince yeterince aydınlanıyordu zaten bu ev. Biraz bana doğru ilerleyip şöylece bir eve bakınmıştı.
''Hyung burası çok cansız, boğmuyor mu seni? Şu duvara bir şeyler mi çizsek acaba, güzel olmaz mı?''
Dönüp duvara bakmıştı, sanırım ne çizeceğini düşünüyordu. Yaklaşıp arkasından sarılmıştım. Yuta'yla aramızdaki sınır gittikçe inceliyordu ve ona ihtiyacım vardı, çünkü bana iyi geliyordu..
''Kiraz çiçekleri nasıl olur? Ya da senin bir önerin var mı hyung?''
''İstediğini çizebilirsin, sen ne yaparsan yap güzel olacaktır eminim.''
Önünde birleştirdiğim ellerimi tutmuştu.
''Kötü mü hissediyorsun, içimden bir ses öyle diyor.''
''Biraz öyleydi ama sen buradasın ya iyiyim şimdi.''
''Seninle kalayım mı hyung?''
Birden bunu sorunca şaşırmıştım. Benim yanımda kalmak mı? İrademe hakim olamazsam ne olacak?
''Umm, evdekiler sorun etmez mi Yuta?''
''İzin alırım, bir güncük sadece. Bir gün seninle kalmak istiyorum, hyung iyi olunca gideceğim.''
Şuan sana sarılırken içime çektiğim kokun bile başımı döndürmeye yeterken bütün gün nasıl kalacağım seninle? Ne yapacağımı bilmiyordum ama çok hevesli olduğundan kıramamıştım onu, tamam demek zorunda kalmıştım. Onaylar onaylamaz telefonunu çıkartıp Ten'i aramıştı, yanımda kalabilmek için en az 15 dakika dil dökmesinin ardından telefonu ondan alıp ben konuşmuştum Ten'le. Ten endişe etmekte çok haklıydı ama fazlasıyla dikkatli olacağımı söyleyip zor da olsa ikna etmiştim onu. Telefonu kapatıp Yuta'ya geri vermiş ve izin aldığımı belli edercesine gülümsemiştim ona. Çok mutlu olmuştu, o mutlu olduğu için bende mutlu olmuştum ama cidden bütün günü hatta bütün geceyi nasıl beraber geçireceğimizi bilmiyordum.
''Hyung yanımda biraz para var, gidip bu duvara çizeceğim resim için malzeme alabilir miyiz? Ben taslağını çizerim sonra beraber boyarız.''
O güzel gözlerinle bana baktığın sürece sana asla hayır diyemem ben. Beni iyice etkisi altına almıştı ve kafamı duvarlara vurmak istiyordum ona karşı bu kadar zayıf olduğum için. Cüzdanımı ve telefonumu almamın ardından beraber dışarı çıkıp yakınlardaki büyük kırtasiyeye gitmiştik. Burada aradığı malzemeleri bulabilirdi sanırım. 1 paket boya seçmişti, birkaç boy fırça, palet ve kalemler.
''Bunlar silinebiliyor hyung, beğenmezsek temizleriz.''
''Neden daha büyük olanını almıyoruz, bu renkler yeterli mi sence?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Fine Line | YuMark
Fanfiction''İnsan kirli bir nehirmiş, kirli bir nehri içine alıp temiz kalabilmek için bir deniz olmak gerekirmiş. Ben senin kocaman denizin olacağım hyung..''