Kilise çanı gibi çalan zilin sesiyle uyandım. Güzel bir rüya gördüğüm söylenemezdi ama yine de uykumu almıştım.
Aşagı inip kapıyı açtım. Karşımdaki Ege ydi.
Ben
- Ne oldu ?
Ege
- İyi misin diye bakmaya gelmiştim.
Ben
- İyiyim ben. Lürfen gider misin artık ?
Ege
- Neden bu kadar sinirlisin ?
Ben
- Sanane benim sinirimden sanane !
Ege
- Ece kendine gel artık !
Ben
- Gelmezsem ne olur ?
Ege
- Ece !
Ben
- Defol git kapımdan. Gelme sakın bir daha ! GÖRMEK İSTEMİYORUM SENİ !
Kapıyı yüzüne çarmptım. Göz yaşlarım benden bağımsız bir şekilde akıyordu. Titremeye başladım. Sinir bütün vücudumu ele geçirdi.
Ben kendime gelmeye çalışırken o ise kapıyı yumrukluyordu.
Sadece ona mahsus bir şey değildi. Kızlara da sinirliydim. Benim onlara ihtiyacım varken yanımda yoktu. Hiçbiri. Lanet olsun lanet olsun lanet olsun. Onları asla affetmeyeceğim.
Onlara yardım etmeyecek ve zor zamanlarında yanlarında olmayacaktım.
Madem öyle. Bundan sonra böyle. İşlerine gelirse artık. Ne zaman yumuşarım orası bilinmez.
Ege den...
Ne olmuştu Ece ye ? Neden hırçınlaşmıştı bi anda ?
Lanet olsun neden ya neden ?
Sinirle oturduğum kapı önünden kalktım. Belkide biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardır.
Siteden çıkıp çarsıda biraz turladım. Çalan telefonumla durdum. Zeynep arıyor...
Hemen açtım.
Zeynep
- Alo !
Ben
- Alo !
Zeynep
- Ege sen bugün hic Eceyle konuştun mu ?
Ben
- Evet.
Zeynep
- Telefonlarımızı açmıyorda. O iyi mi ? Bir şey mi oldu ?
- Zeynep o iyi. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacı var.
Zeynep
- Tamm.
Telefonu kapatıp hızla eve doģru yürümeye başladım.
Ece den devam..
Boslukta yürüyirum sanku. Bastığım yerleri hissetmiyordum. Ağlamaktan mahvolmuştum. Sevdiğim insanlardan vazgeçmek bana ağır basmıstı. Ama yapacak bir ßey yoktu. Böyle olmak zorundaydı.
Bunları düşünerek odama gittim ve kendimi huzursuz bir uykuya bıraktım.