3.BÖLÜM -Express-

23 3 0
                                    

Derin bir nefes aldım. Üstümdeki hırkanın kollarını çekiştirerek uçlarını avcuma gömdüm. Annem alışveriş arabasına benzeyen fakat kenarları olmayan ve daha alçak olan alete bavullarımı, kazan ve kedimi yerleştirmişti. Koltukta duran küçük çantayı omzuma taktım. Asamı kutusuyla alarak çantama koydum. Sanki kutusundan çıkartırsam kırılacakmış gibi geliyordu. Annem yaptığım hareketi fark ederek güldü. "Hazır mısın?" Başımı kararlı görünmeyi umarak salladım. Alışveriş arabasının tutma yerini kavradım ve diğer elimle de annemin elini tuttum. Asasını çıkarttı. Bir saniye sonra yine bir ara sokaktaydık. Bu kez baktığımız cadde daha geniş ve sakindi. Elimi annemin elinden çekerek alışveriş arabasını daha sıkı kavradım. Annem elini sırtıma koyarak gülümsedi ve ilerletmeye başladı. Ulaştığımız yer bir muggle tren istasyonuydu. Peronlar arasında geçerken cebimden bileti çıkarttım. 9 3/4. Bunu Hogwarts tarihinde okumuştum fakat hangi perondan girildiğini bilmiyordum. Annem duraksamadan yola devam etti. "Geldik." Baktığı yere döndüm. 9 ve 10. peronlar arasında duruyorduk. Anneme bakarken gözlerim kısıldı. "Nasıl yani?"

Eğilerek benimle aynı boya geldi. "9 3/4. İki duvarın arasına bak ve sanki orada duvar yokmuş gibi ilerle." Ciddiyetini sorgulayan bakışlarıma başını salladı. "İstersen koşabilirsin."

Ciddi olduğunu anlayıp duvara baktım. Ya çarparsam? Kafesteki kedi için sonuçları pek hoş olmazdı. Dudağımın içini kemirdim. "Sende belimle geçecek misin?" Başını salladı. "Elbette. Eşyalarını yerleştireceğiz ve seni uğurlayacağım." Sıkıntılı bir nefes verdim. Sonrasında başımı salladım ve konumlandım. "Pekala. Yapabilirim." Kendi kendime kurduğum cümlelere gülümseyen annem dikleşmiş beni izliyordu. Omuzlarımı dikleştirdim. 1... 2... 3! İleriye doğru altım. Karşımdaki duvarın varlığını inkar etmek isteyerek gözlerimi kapatıp koştum. Çoktan çarpmış olmam gerektiğini düşünürken hızımı yavaşlattım ve gözlerimi açtım. "Vay!" Gözlerim hiç bir detayı kaçırmamak adına büyüdü. Burası başka bir dünya gibi görünüyordu. Kocaman kırmızı bir tren vardı ve istasyonda benim gibi yüzlerce çocuk aileleriyleydi. Omzumda hissettiğim elle dokunan kişiye baktım. Annem de gelmişti. Tepkime güldü. "Beğendin mi?" Etrafın büyüsünden çıkamamışken yavaşça başımı salladım. "Hadi eşyalarını yerleştirelim." Yine aynı yavaşlıkta salladım kafamı. Beni ilerletmesine izin verirken gözlerimi bir türlü yola çeviremiyordum. İlk kez trene binecektim ve bu inanılmaz güzel görünüyordu. Açık kompartımanlardan birine kedimi taşırken annem de sandığımı taşımama yardım etti. İçi boş alana eşyalarımı koyduktan sonra dışarıya çıktık. Sırtımdaki çantayı bırakmamıştım. Trenin kalkmasına vakit vardı. Annemle birlikte istasyonun kalın, kemerli sütunlarının birinin önünde durduk. Eşyalarımı yerleştirdiğim yerin penceresi görünüyordu. Çömelerek benim boyuma geldi. Yüzündeki gülüş bu kez buruktu. Bir elini omzuma koyup sıvazladı. Benim bakışlarımda da bir burukluk vardı. Annemden ilk kez ayrı kalacaktım. "Orada kurallara uyacaksın. Tamam mı?" Başımı salladım. "Ayrıca uçuş derslerinde dikkatli olacaksın. Fazla yükselmek yok." Yüzümde onun gibi bir gülüş oluşurken başımı salladım. "Dumbledore iyi bir müdürdür. Yardıma ihtiyacın olduğunda ona söylemekten çekinme." Yine kafamı salladım. "Şey..." Ufak bir gülüş kaçtı dudaklarından. "Sanırım başka uyarım yok." Dudağımın içini kemirdim. "Anne..." "Evet?" Yavaşça nefes alıp verdim. "Ya Slytherin olursam?" Annemin bakışları anlık olarak sertleşti. "Kitabımda onların yoldan çıkan büyücüler olduğu yazıyordu." Annem de yavaşça yutkundu. Omzumu yine sıvazladı. "Seçmen şapkaya fikrini belirt. Sana en uygun yeri bulman için yardım edecektir." Başımı salladım fakat tedirginliğim kaybolmamıştı. Sanırım bina ya da farklı bir sebepten ötürü değildi. "Az kalsın unutuyordum." Annem mırıltısı ardından cüppesinin içine elini soktu. İç cebinden çıkan şeyi bana uzattı. Gümüş, bir bebeğin avuç içi kadar küçük olan yuvarlak şeyin üzerinde gözlem evlerinin çatısını andıran kristal desenler vardı. Fazla dikkat çekmiyordu fakat detayları çok güzeldi. Uzun, ince bir zincire takılıydı. "Bu senin için." Annem kolyeyi boynuma geçirdi. Parmaklarımın arasına alarak daha iyi incelemeye çalıştım. Annem elini kolyeyi tuttuğum elimin üzerine koydu ve çekerek yuvarlak cismi açtı. Gözlerim büyüdü. Cep aynasıydı fakat köstekli saat kadar küçüktü. "Hangi binaya seçilirsen seçil sen benim küçük kızımsın. Bunu asla unutma." Gözlerimin sızısını hissedince kolyeyi bırakarak anneme sarıldım. "Teşekkür ederim." O da bana sarıldı. Annemin huzur veren kollarından ise trenden gelen yüksek sesi duyduğumda ayrıldım. Dikleşti ve elinin tersiyle gözlerini sildi. Ben de avuç ayamla gözlerimi temizledim. Annemle aynı anda yaptığımız hareket gülmemize sebep oldu. "Gitme zamanı." Anneme başımı salladım. Kolyeme bir bakış attı. "Neden etrafa çarpmaması için çantana koymuyorsun?" Bunun yerine kolyeyi penyemin içine soktum. Gülümseyerek başını salladı. "Bu da olur." Trenin açık kapısından içeriye giderken etraftaki yoğun kalabalığa baktım. Sanırım sadece biz duygusallaşmıştık. Herkesin yüzünde gülücükler vardı. Aileler için Hogwarts gurur duyulacak bir dünyaydı ve bende merak ediyordum fakat annemle olmayı yeğlediğim tartışılmaz bir gerçekti. Trene binmeden önce bir kez daha sarıldık. Sırtımdaki çantanın kayışını sıktım. "Hoşça kal." Gülüşüne eşlik ettim. "Hoşça kal."

BİLMECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin