"kıskançlık hiç tarzım değil"

3.4K 137 457
                                    


Berk'in Ağzından

Sıkılıyordum. Dehşet sıkılıyordum. Sebebini ise bir türlü anlayamıyordum. Bir insan cumartesi günü neden sıkılırdı ki? Ben ne zamandır hafta sonlarından bu kadar nefret eder olmuştum, bilmiyordum.

Şimdi okulda olsaydım ne güzel Aybike ile uğraşırdım.

"Bi' dakika... Şimdi niye uğraşmıyorum ki?" Aklıma gelen fikir beni o kadar tatmin etmişti ki sırıtmama engel olamıyordum.

Rehberde gezinen parmaklarım 'Aybike' yazısını görünce kaskatı kesildi. Terleyen avuç içlerim de buna eşlik ediyordu. Anlam veremediğim bu durum sinirlerimi bozmuştu. Konu Aybike olunca vücudumun neden bu kadar çok defosu vardı?

Terleyen ellerimi dizlerime sürttükten sonra sesimi düzeltme ihtiyacında bulunup birkaç kere öksürdüm. Bu kadar oyalandığım için kendime kızgın bir şekilde ara tuşuna bastım.

"Efendim Berk!" İlk çalışta açmasını beklemiyordum. Hatta bu kadar neşeli bir ses duymayı hiç beklemiyordum. Beklediğim tepki daha çok 'Ne var Berk, yine kaşıntın mı tuttu?!' şeklindeydi.

"Hayırdır tatlım, telefonun başında çaresizce benim aramamı mı bekliyordun? Bu kadar çabuk açmasaydın keşke. Bekleseydin de bi' telefon çalsaydı?" Şu anda gözlerini devirdiğini görür gibiyim.

"Başka neyi bu kadar çabuk yapabilirim biliyor musun?" Benim merakımı cırtlayan sesiyle giderdi. "Kapatmayı! Bi' bakmışsın telefon suratına kapanıvermiş!" İşte şimdi bizim dilimizden konuşmaya başlamıştı.

"Sen neden aramıştın beni?" diye sordu birden kibarlaşan sesiyle. Bugün değişken olan bu ruh hâli beni oldukça şaşırtıyordu.

"Aybike bak ne diyeceğim, acaba bize temizliğe mi gelsen? Pardon, senin minnoş gururun bu dediğim yüzünden incinebilir. O zaman bana yemek yapmaya ne dersin? Malum, kermeste annen bana yemeklerinden yedirmemişti. Çok içimde kaldı(!)" Ondan herhangi bir cevap gelmeyince devam ettim. "Tabii, kalite kontrol için yemekleri benim evimde yani benim yanımda yapman gerekiyor." Her zamanki şeytani gülümsemem yine kendini belli etmişti.

"Cidden bunu söylemek için mi aradın?" Sesi sinirli geliyordu ama altındaki duyguyu anlamam için biraz daha konuşması gerekiyordu.

"Sen ne için aramış olmamı isterdin bebeğim?" Alaycı ses tonumu kaybetmemek için çabalamış olsam da içten içe geriliyordum.

"Aramamış olmanı isterdim geri zekâlı! Ama hayır, bugün keyfimi sen bile bozamayacaksın buna izin vermeyeceğim. Duydun mu?!" Son cümlesinde yine cırladıktan sonra telefonu suratıma kapattı.

Bomboş gözlerle suratıma kapattığı telefona bakıyordum. "Neden bana kırıldı ki acaba?" Evet bana kızgın değildi, kırgındı.

Aybike ile ben, bizim bile nasıl oluştuğunu bilmediğimiz bir dil geliştirmiştik sanki. Birbirimize öfkelenerek veya birbirimizle alay ederek iletişim kurabiliyorduk. Fakat kurduğumuz cümlelerin alt metnini sadece biz anlayabiliyorduk.

Mesela, ben Aybike'yi o kadar çok sinirlendirmişimdir ki artık gerçekten sinirlenip sinirlenmediğini ayırt edebilir hâle geldim.

Bu yüzden öfke ve alaycılık, sadece ikimizin kullandığı bir dildi.

Bana öfkelenişin altında bir kırgınlık vardı. Sesini yükselterek bunu bastırmaya çalışmıştı ama başaramamıştı. Tıpkı ona ettiğim iltifatlar karşısında sinirlenmiş gibi yaparken gülümsemesini gizleyememesi gibi.

zıt kutuplar | aybike & berkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin