1.Bölüm: "Geçmişin Gölgesinde"

266 173 139
                                    

Bir yokmuş. Varoluş zamanları, bizim yok oluş zamanımıza denk gelmiş. Zaman aşımına uğramış, mutluluğum, sevdiklerim. Aylarca içmiş, yılarca sarhoş gezmişim. Hep duymuşum, hiç konuşmamışım. 

Edip Akbayram- Hasretinle yandı gönlüm

Islandığım yağmuru hissetmiştim sadece. Bazı bazı gözyaşları arasında gülmüş,  bazı bazı kahkahalar arasında ağlamıştım. Çimenler yatağım, ağaçlar yastığım olmuştu. Büfeler ve mezarlıklar arasında bir yol çizmiştim, yan basan ayaklarımla. Ne yönüm değişir, ne adımlarım. Kararmış gözlerimle, cebimde kalan son 20 liraya tuborg bira almıştım.  Elimdeki biradan bir yudum aldım. Aldığım tek yudumla bitmişti. Ellerimle sıkıp buruşturduktan sonra olduğum yere öylece bıraktım. Oturduğum kaldırım taşında kendimi izlemeye başladım. Uykuya kayan gözlerimle. Yırtılmış, kirlenmiş, paçavraya dönmüş kıyafetlerimi inceliyordum. Tek paçavra olan, kıyafetlerim değildi sanırım. İçindeki de aylardır işe yaramaz paçavralardan biriydi. 

Gözlerimin karartısı gecenin ışıltısını söndürmüştü. O sırada ince tiz bir ses duymuştum umud kokan, sevgi dolu, mutluluk çığlığı gibi bir ses. "Baba." Bu sesle gözlerim fal taşı gibi açılmış, yolun karşısındaki, küçük simayı çözmeye çalışıyordum. "Toprak." Dedim. Bağırmaya yetmeyen sesimle. Küçük çocuk arkasına bakmadan koştu, mezarlığa doğru. Beni çağırıyordu gidecektim, ne zaman gitmemiştim ki.

Korna sesleri, yanıp sönen farlar, benim ise tek gördüğüm, karanlıkların uzağında 4 kişi, yaşama sebeplerim, aylardır özlemleriyle ayyaş olduğum dört kişi. İlk Toprağı gördüm. Sanki buraya kadar koşan o değilmiş gibiydi. Ne nefes nefeseydi ne yorulmuştu. "babacığım." Dediğinde sanki o küçük mutlu çocuk değildi. Daha çok donuk ve buzdan bakışlarıyla beni öldürmeye yemin etmiş biri gibi bakıyordu. Oğlumun bakışlarını tanıyamıyordum. Bana yaklaşırken o kadar yetişkin bir edası vardı ki. Bir anda durdu, Esra'ya döndü. yaklaşmak istedim. saydam kocaman bir cama çarptım, neydi bu?  Esra'nın bana doğru ilerlediğini fark etmiştim o sırada. Zarif elleri karnında bakışları Toprak'tan farksız. "Esra, bir kere sarılayım, çok özledim." Elimle bana, mutluluğuma mani olan o camı yumrukladığıma bir yandan da ağlıyordum. "Bizi senden ayıranlar, hiç bir şey olmamış gibi gezerken, bize dokunamazsın." Her zaman ki gibi netti. Hiç kararsız olduğunu görmemiştim. Gözümden düşen damlaların arasında sırıttım. "Rüyalarımda bile dik başlı, netsin." Aşık olduğum kadındı o, uyurken nefes alış verişini dinleyip mutlu olduğum kadın. Ben onu tüm ayrıntısına kadar izlerken iki beden daha belirdi yanlarında. "Anne, baba söyle, kaldırsınlar bu camı. Bir kerede olsa sarılayım." İkisinin birden gözlerine baktığımda, yüzlerinde en ufak bir mimik bile oynamamıştı. Sadece rüyalarımda ağlayabiliyordum. Çok uzun zamandır tek damla göz yaşı bile dökmemiştim. Arkalarına bakmadan, karanlığa doğru yürüdüler. 

Annemin her zaman gözleri ışıldardı. konuşurken bıdı bıdı konuşur. Fakat asla zarafetinden esin vermezdi. Herkesle iyi anlaşır. Herkesi ikna edebilme kapasitesine sahip bir kadındı. Aynı zamanda katı  bir edebiyat öğretmeniydi, herkes tarafından sevilir öğrencilerinin biri bile onun hakkında kötü konuşmazdı. Çok az gülerdi. herkesin kahkaha attığı espiriye sadece sırıtırdı. Yemyeşil orman gözlerine her baktığımda bana hayat verirdi. İsminden olsa gerek kocaman gamzeleriyle minik bir gülümsese tüm hayatım güzelleşirdi. Babam, hem meslektaşım hem en büyük destekçimdi. Babamla birbirimize o kadar çok benziyorduk ki. her yanlışımda yanımda olup her kararımda beni desteklemişti. Ailem her zaman en büyük şansım olmuştu.

"Gitmeyin, ne olur?" Bağrışlarım arasında, Gözlerim açıldı. Karşımda benden bir tepki bekleyen Serkan'ın endişeli yüzünü gördüm. "İ-iyi misin?" Söylerken kekelemişti, simsiyah gözleri kıp kırmız olmuş, saçları dağılmış, göz altındaki morluklara bakılırsa uzun zamandır uyumamış, çok bitkin gözüküyordu. "İyiyim." sesim çıkmış mıydı? Sanırım içime içeme konuşmuştum. "Su ister misin?" Sorduğu soruya, yalnızca kafamı sallayarak yanıt vermiştim. Ellerini enseme koyup yavaşça kafamı havaya kaldırdı ve suyu ağzıma yavaş yavaş döktü bir dokto, sadece bir yudum alabilmiştim. "Bana ne oldu?" Suyu içtim ve ellerini beline koymuş, odanın içinde dönüp duran Serkan'a sonunda doğru düzgün bir cümle kurmuştum. 

Bir Ayyaş MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin