Eskiden çok korkardım mezarlıklardan. Şimdi ise ayrılamıyordum buradan. Ölü insanların kalpleriyle kurulmuş bu koca imparatorluk artık korkunç gelmiyordu bana.
Mavi gri- Altüst olmuşum
*Üstüm başım altüst olmuşum. bana verilen candan hesap sormuşum*
1 yıl. Hayatımı kaybedeli tam bir yıl olmuştu. Kalbim yavaş yavaş soğuyordu, vicdanımsa her geçen gün bundan daha da şikayetçi olmaya başlamıştı. Islak, soğuk, nemli bir bankta düşünmeden duramadığım, açıklamaya nefesimin yetmediği milyonlarca şeyi düşünüyordum. Karşımdaki ucu bucağı olmayan denize doğru nefes aldım. Sanki dünyayı içime çeker gibi. Martılar uçuşuyorlar, gri gökyüzünün altında, mavi denizin üstünde. Montumun şapkasını kafama takıp kalktım banktan. Yürüdüm, gidebileceğim en son noktaya, tek gidebileceğim yere gelmiştim belki. Herkesin en sonunda gideceği tek ortak yol. Ellimdeki 4 çiçekle beraber oturdum soğuk beyaz mermere.
"Ben geldim." Dedim kısık, ses tellerim titreyerek konuştuğumda, "bu gün 2 ocak size kavuşmama çok az kaldı." Burnumun sızladığını hissetmiştim o sırada ağlamaktan daha acı verici bir histi. Zaten ağlayamıyordum. Ama o sızı ağlamama az kaldığının işaretçisi gibiydi. "Sizi her şeyden çok seviyorum. Beni affedin." Hepsinin mezar taşını tek tek öptükten sonra mezarlığın çıkışın tuttum, uzun ve yavaş adımlarla. Eskiden çok korkardım mezarlıklardan. Şimdi ise ayrılamıyordum buradan. Ölü insanların kalpleriyle kurulmuş bu koca imparatorluk artık korkunç gelmiyordu bana. En sonunda ana yola geçtiğimde bu kadar yolu nasıl yürüyerek geldiğime şaşıp kalmıştım. En yakınına varmak için yürümek, hissettirmiyormuş demek ki yorgunluk. "Efendim." Telefonun çalmasıyla birlikte kulağıma götürüp konuştuğumda, Birden gündüz vakti etrafın karardığını fark ettim. Bağırışlarım ile bir arabaya bindirildiğimi fark ettim sonrasının ise derin ve sessiz bir hiçlik ile kapladı.
2 YIL ÖNCE*
"Mirza biraz Toprak'la ilgilenir misin?" Bilgisayarın başında geçirdiğim 3. saatten sonra mutfaktan gelen sesi duydum. "Şu dosyaları okumam lazım." Dedim hala bilgisayardan kafamı kaldıramazken. Elinde havlu ile mutfaktan çıkıp yanıma geldi, sinirli bir o kadar da bitkin bakışlarla. "Yetişemiyorum artık, bizimle ilgilenmiyorsun bile. 3 aydır davalar, dosyalar diye diye yüzümüze bakmıyorsun." Dedi elindeki bezi masanın üstüne atarken ayağa kalktım. "Sizin için geleceğimiz için çalışıyorum." Sakin tavrımı koruyamaz bir şekilde konuştuğumda, "benim bu günümde olmayacaksan, ölüp kalacağım belli olmayan geleceğimde de olma." Gözleri dolduğunda, "son sözün bu mu?" Dedim. Kısık titrek sesimle. Cevap bile vermeden arkasını döndüğünde sessizce montumu alıp çıktım. İhtiyacım vardı düşünmeye, belki hatalıydım görmüyordum. Olaylara uzaktan bakmak istiyordum. Dilim varmıyor ama bir gün ayrılacak olursak. ona karşı hissettiklerim asla bitmeyecekti. Uzun uzun yürüdüm, kısa kısa düşündüm. Haklıydı. Onu çok ihmal etmiştim. Ev işleri, ayrıca hastane, Toprak ile ilgilenmek onu yeterince yoruyordu. bir de benim ilgisizliğim. Derin bir nefes aldıktan sonra, oysa onu ne kadar yalnız bırakmışım, yanındayken. Uçurumlar kadar uzak kalmışız birbirimizden.
Yürürken, koşmaya başlamıştım, kaçmak için miydi? hatalarımı ört pas etmek için miydi? Onca emek onlar içinken ben onları nasıl bu kadar zaman görmezden gelmişim. Belki de onlara onlar için çalıştığımı kanıtlamak isterken kendimi kaybetmiştim. Biraz uzak kalmak her şeyi bir kaç günlüğüne geride bırakmak en iyisi olacaktı. Aslında farkındaydım, hatamın. Ama henüz kabullenememiştim. öyle kolay vazgeçmiştim ki, o kadar çabuk kabullenmiştim ki. kendime bile şaşıp kalıyordum. Kapıyı çaldığımda, "Ne işin var oğlum burada." Serkan kapıyı açar açmaz cırladım. "Hoş buldum, iyiyim. Sen nasılsın?" Dalgacı sesle içeri girerken. "Yenge, seni kovmazdı ama ne oldu?" Dedi, ben içeri geçerken. "Sözlü münakaşa oldu diyelim." Dedim, koltuğa yanıma otururken, "melek gibi yengemi nasıl kızdırdın. hiç anlamıyorum valla savcım." Masada olan cipsten bir tane ağzına atarken konuştuğunda, " kapat zaten moralim bozuk." Ben lafımı bitirmeden, "pes atar mıyız?" Dedi ve kumandaların tekini bana fırlattı. "Yenilmeye doymadın mı?" Dedim küçük bir sırıtışla, "diyorsun." dedi ve oynamaya başladı.
Saatlerce oynamışız, farkında değilim, arkadaş desteği olmadan yaşanılmayacağını anladım ben o gün. Hemen unutturdu bana, düşündüklerimi, her şeyi bana hep iyi gelmişti. Onun gibi bir kardeşim olduğu için kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyordum. Nerdeyse hayatımdaki çoğu şeyi ona borçluydum. İyi ki o gün o sokaktan geçmişim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ayyaş Masalı
Misterio / SuspensoMasallar; Göz kapaklarının, gözlerini örttüğü vakit, hayal ettiğin kadardır. Onun yokluğu ile başlayan bu masal, onun var oluşuyla son bulacaktı belki de. Kraliçe öldü, prens öldü, kralın babası, annesi öldü. Artık ne imparatorluk vardı, ne de bir k...