6. Bölüm "Son Adımlarım"

73 60 22
                                    

Ben zaten aylar önce ölmüştüm. Şimdi eksik olan toprak atılacaktı üzerime. Şimdi son kez yürüyor, son kez üşüyordum. Vedalaşmıştım dünyayla. Ebediyete kadar yürüyecektim. Elimi son kez kalbime koydum, Silahın soğukluğunu anlımda hissettiğimde.

Elyas & Taha- İncinmesin kanatların

Evden çıkmaya hazırlandığımda, gün boyu takacağım bu mutlu maskesine bakıyordum aynadan. Kocaman bir nefes alıp kapıyı açtım. Merdivenleri kullanırdım hep. Hoşuma giderdi, zıplayarak inmek. Hala çocuk muydum? Yoksa çocukluğuma mı özeniyordum? Bilinmez. Kapıyı tıkladım ve o samimiyetsiz gülümsemeyi yerleştirdim yüzüme. Kapı pijamalı, doğal haliyle açınca, Göğüsüm de hissettiğim acıya benzer, ama acı olmayan şeye karşı duraksadım. "Mirza?" Dedi. Küçük gülümsemesiyle, sorar gibi. "I-ı şey biz biraz üst katına taşındık da." Dedim. Saçımı karıştırıp hafif gülümsediğimde. "Gel, bir kahvemi iç." Dedi. İçeriyi göstererek. "Valla hiç hayır diyemem."  İçeri girdiğinde evin, çok derli toplu olmasına şaşırmıştım. Evi beyazdı. Bizim evin tam tersiydi. "Taşındık dedin kiminle geldiniz?" Mutfağın bar taburelerinden birine otururken, "Serkan, çocukluk arkadaşım." Dedim. Amerikan mutfak olduğu için, Anka kahve yaparken bir yandan da sohbet ediyorduk. "Ne güzel ya." Hüzne boğulmuş gibi, içli içli söylemişti. "Niye öyle dedin ki."  Aslında hiç merak etmiyordum, ama onun hakkında bilgi toplam gerekiyordu. "Yani, ben bazı durumlardan dolayı hiç çocuk olamadım. Ondan dolayı hiç arkadaşımda olmadı." Dalgın bakışları, yemyeşil gözleri, beni deliyordu. Kahveleri alıp yanıma oturdu. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra, telefonu çaldı.  "Şey buna bakmam lazım. Kusura bakma." Dedi ve telefonun ekranını kaydırıp kulağına götürdü.

"Buyur müdürüm." Sesini küçük bir öksürük ile düzelttikten sonra konuştu. "Hadi be yine mi?" Bir kaç saniye bekledikten sonra devam etti. "Tamam, tamam bulurum ben onu." Telefonu kapattı ve bana döndü. "Ne oluyor?" Elimdeki fincanı masaya bırakırken sormuştum. " kardeşim öykü kaçmış. Sende araba var mı?" Önce anlamsız  bir bakış attım. Kardeşi kaçmışsa nasıl bu kadar rahat olabilirdi. "Yolda anlatırım sana, kafan karıştı sanırım." Dedi. "Araba değil de." Rahatsız edici ve bir o kadarda sinsi bakışımı attıktan sonra.

"Bu o gün ki motosiklet." Gülümseyerek konuşmuştu, Anka. "Evet, bir daha?" Konuşurken, aynı anda kaskı ona doğru uzattım. "Zevkle." Yüzündeki gülümseme gittikçe büyüyordu. "Ben kullanabilir miyim?" Uzun gür saçları rüzgarda savrulurken, konuşmakta zorlanıyordu. "Olur tabi." İçimden kendime yine milyonlarca küfür sayıyordum. İçten içe mutluydum. Bu ise en büyük ihanetimdi.  Motosiklet hareket etmeye başlayınca, ona tutunmamak için yapabilecek her şeyi yapmıştım. Ama rüzgarın yüzüme sert çarpışı, beni her seferinde ona itiyordu. En sonunda sarıldım. Ona tutunmak, nefretimi katlıyordu. Sanki ölüm ile ihanet arasında kalmıştım.  İntikam yada ihanet. O kadar çok şeyin arasında kalmıştım ki. En sonunda durduk.

Sonbaharın etkisiyle sararmış parkın içinde, bir yöne dosdoğru yürüyorduk. Sanki kardeşi kaybolmamış, onun yerini biliyormuş gibi hareket ediyordu. "Nerede olduğunu biliyor musun?" Dedim.  Hızına yetişmeye çalışırken, "evet, yağmurlu bulutun altında." Park küçüktü, çabuk yürümüştük. Parkın arka sokağına geçtiğimizde, Kocaman simsiyah bir perdenin binayı kapladığını gördüm. Üstünde kocaman mavi bir bulut ve damlalar vardı. İçeri girdiğimizde, duvara yaslanmış, dizlerini bedenine çekmiş, kafasını dizlerine dayamış, Bir kız ile karşılaştık. Anka, yavaşça kızın kafasını kaldırdı.  Beden dili ile bir şeyler söylüyordu. Sanırım Öykü duymuyordu. "İyi misin?" Anka, elleriyle bir şeyler anlatırken, bir yandan da konuşuyordu. Öykü, en az 21 yaşında genç bir kızdı. "Olacaksın." Anka öykünün cevabına karşılık bunu söylemişti.  Bir süre böyle konuştuktan sonra, bana döndü. "O, Mirza." Dedi beden diliyle destekleyerek. El salladım ona doğru.

Bir Ayyaş MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin