4.Bölüm "Gölge"

83 63 35
                                    

Benim yangınım kalbimdeydi. Şimdi ise, hayatımı yakan ateşin, kalbini yakmaya gidiyordum. Ateşi arkama değil, kalbime alacaktım. Ateşin kalbinde gölgenin yeri yoktu. Ben son yaprağımı dökmüştüm, kaybedecek tek şeyimi, kaybetme korkusunu yaşamıştım..

Zakkum-Ben yangınlar gördüm.


Sevinmiştim. Yerde yatan adamın bu haline sevinmiştim. Ne kadar bencil bir insana dönüşmüştüm ben. Telefonu kulağında, sinirine hakim olamayan, Serkan'a doğru koştum. Siz hiç birini içinize sokmak istediniz mi? Siz hiç birini içinizde korumak istediniz mi? Serkan'ın kemiklerini kırarcasına sarılmıştım, içime sokarcasına. "Çok korktum. Seni de kaybedeceğim sandım. Sende gideceksin sandım." Şaşkınlığını atlatınca, "iyiyim. Valla bak." Zorla ayrılmıştım ondan. Beni güldürmeye bana iyi gelmeye çalışıyordu. Telefondakini geçiştirip kapattıktan sonra. Elindeki kağıdı açıtı, bana uzattı. Şaşkın gözlerle onu izlerken. Kağıdı okudum sesli bir şekilde.

"Gölgeler ışığı arkana alınca, ortaya çıkar. Sakın ateşi arkana alma."

                                                                                                                                                 Gölge-


O kızdan bahsediyordu. Anka'dan. Şerefsiz. Okuduktan sonra, bir kaç saniye Serkan'a baktım. Hapisten çıkmıştı, bize hayatı zehir etmeye yemin etmişti, Yeminini de tutuyordu. "Önce o kızı, sonrada seni bulacağım şerefsiz." Sesimi yükseltip, elimle masayı kırarcasına vurdum. Serkan zekiydi. Ben anlatmasam da, olayları çözebiliyordu. "Savcım  sakin, hepsini yapacağız." Bu büro Serkan ve benimdi, avukatken. hala arada bir yardıma geliyordum. Planım belliydi ilk o kızdan sonra o pislikten alacaktım intikamımı.  "Serkan bana güvenlikleri çağır hemen, bir de şu vurulan adamın durumunu öğren." Dedim, "Hemen, savcım." tek düze yanıt verip odadan çıktı. Odayı ayaklarımla talan ederken, elimle ensemi kurcalıyordum. çok geçmeden, 4 güvenlik karşıma dikildi.  "Savcım, adam iyiymiş." Serkan'dan iyi haberi aldıktan sonra güvenliklere döndüm. Yaramazlık yapmış küçük çocuk gibi parkeyi izliyorlardı.

"Ben size ekmeğimi, kardeşimi emanet ediyorum lan, bu mu bana gösterdiğiniz saygı? Benim bürom taranıyor, beni korumak için görevlendirilen adamlar hiç bir şey yapmıyor. Lan adamlar taramayı bırak, içeri giriyor, not bırakıyorlar. Sizin ruhunuz bile duymuyor." Odanın bir o tarafına, bir bu tarafına gidip gelirken, yediremiyordum kendime. Bu kadar savunmasız, bu kadar güçsüz olmayı. "Buradaki herkesi yakından tanır, ilgilenirim. Birinize bir şey olsa benim kalbim sızlar burada. Bu saatten sonra daha dikkatli olun. Şimdi işinizin başına dönün."  Arkamdaki siyah, beyaz çizgili duvara yaslanıp ses tonumu düşürmüştüm. Hepsini canımdan çok severdim, ama kendilerine gelmeleri gerekti. Onlar çıkınca Serkan'a döndüm. 

"Ev işini hallettin mi?" Biraz önceki ses tonumdan eser yoktu şimdi. "Taşıma şirketi ile anlaştım, yarın taşınıyoruz." Tek düze net bir şekilde konuşmuştu,  Masanın koltuklarından birine oturduğunda, devam etmişti. "Biraz ağır konuşmadın mı?" Dedi. Ambulanslar, polis arabaları çoktan gitmişti. Sesler kesilmiş, etrafta sadece kırık dökük insanlar, camlar vardı.  "Haklısın. ağırdı, ama artık silkelenmeleri gerek bu saldırılar, notlar, tehditler bitmeyecek. Benim kaybedecek tek şeyim kaldı. Kardeşim. Onu da hiç  uğruna alamaz benden." Duvara bakarak konuşmuştum. hissiz, duygusuz gözlerle. Bana minnettar gibi bakıyordu. "Benim bir kaç işim var  kendine dikkat et." Kafasını sallayarak, yanıt verdiğinde,  kapıya doğru ilerledim. Her yer yıkık döküktü. İçim acıyordu. yerde parçalanmış cam kırıklarını görmek yetiyordu, kalbimi acıtmaya.  Ellerimle kazıyarak, bu günlere getirdiğim bu büro şimdi yerdeki kanlar ile cam kırıkları ile kaplıydı.  

Bir Ayyaş MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin