Gözlerimi açtığımda hastane de olmayı beklemiyordum. Tepemdeki yoğun beyaz ışık sayesinde zaten sızlayan gözlerim fena halde acıyorudu.
"Abla, uyandın sonunda" boynuma sarılan kollara sıkıca sarıldım.
"Meleğim, neredesin sen geldiğimde göremedim seni" Koca mavi gözlerini büyüterek baktı. "Asıl sen nerdesin hanımefendi çok özledim seni. Hem ben Arden abilerde Ali'yleydim uzakta değildim." Ali Arden'in kardeşiydi. Melek'le yaşıttılar. Ona gülümseyip konuşacağım sırada konuşan kuzenime sinirle baktım.
"Ecrin iyi görünüyorsun bence birşeyin yok ."
"Çok iyiyim Zelal hatta kalkıp halay çekicem."
"Bence sen sus, hatta odayı terk et." dedi Arden Zelal'e bakarak. Ağlamaklı yüz ifadesiyle sus pus olan kıza bakıp neredeyse kahkaha atacaktım. Çocukluğumuzdan beri Arden'i seviyordu ama Arden onu kuzenden fazlası olarak görmüyordu.
"Ecrin, güzelim nasıl becerdin kendi atından düşmeyi?
Ah bir de, Arden bana böyle yakın davrandıkça Zelal kendi kendine bana kin ve nefret besliyordu. Komik ve zavallı.
"Geceden başka bir ata binmedim ki unutmuşum. Sanırım gece de uzun yıllar sonra beni gördüğü için heyecanlandı kontrolünü kaybetti."
"Lilililililili" (yazarken güldüm lilili nedir dlxhsnlcuekdıdı)
Tuhaf bağırışlarla içeri bir anda dolan insan kalabalığıyla acaba bayılma taklidi falan mı yapsam diye düşündüm.
Elimi tutan eli, kolundan ayırmak istercesine sıktım. Kendime doğru çekip kulağına sinirli sinirli fısıldadım.
"Arden, napıyorsun lan altı üstü attan düştük gökdelenden değil!"
"Valla suçum yok. Ananın suçu hep. Duyurmuş karşı tarafa, onlar da kaldırmışlar ortalığı gelinim düşmüş diye."
Ona kafamı sallayıp elini bıraktım. Bıraktığım an hızla çekip ovaladı. Ağzını oynatarak 'koparsaydın' dedi. Az önce söylediği şeyi yeni anlamamla gözlerimi kocaman açtım. Daha hiçbir şey olmadan gelinim diye ortalığı ayağa mı kaldırmışlardı? Umarım yanlış duyuyorumdur.
"Arden gelinim ne-"
"Ecrin nasılsın?"
"Nasıl düştün?"
"Bir atı sürmeyi becermiyor evlenecek bide"
"Geliniiiim"
"Yaralandın mı?"
"Bir yerinde kırık çıkık var mı bak düğüne az kaldı"
"Aman başına bir iş getirmeden birkaç gün daha dur"
Her kafadan çıkan ses ağlama isteğiyle dolduruyordu içimi. Beynime sancılar giriyordu. Koskoca hastane odası üstüme üstüme gelmeye başladı.
"Eeeh! Bir kesin de öğrenelim nolmuş"
Yaşlı kadın herkesi susturduğunda neredeyse ellerini öpecektim. Ama kalsın, o da beni babamın zalim eline bırakmıştı.
"Nesi varmış Arden, kure [oğul] bu kadar ortalığı birbirine kattınız?"
"Doktor gelince öğreneceğiz"
Allah'ım sabrım sınanıyor değil mi? Sadece düştüm nasıl bu kadar abartıldı bu olay?
Tam doktorun bahsi geçtiği sırada içeri giren tanıdık simayla gülümsedim. Doktoru tanıyordum. Selim abiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mardin'de Londra Esintisi
General Fiction"Nerem sahte benim?" "Sahtesin kızım sen. Aşiretin kızı böyle mi olur? Şu tipe, giyinişe bak. Çakma aşiret kızı seni." "Eğleniyorsun değil mi?" "Çok."